"Kaç şişe devirdin?"
"Dur bakayım bir"
"Arkanı temizlemekten yoruldum"
Saat 00.00 ı gösteriyordu. Tek başıma denizin kenarında yıldızları izlemek ayrı bir terapi gibiydi. Onun yanıma gelişini dahi duymamıştım. Tahta zeminden aniden kucağına almıştı beni.
"Bir sorum var bak bir görüyorsun değil mi?"
"Evet gördüm biri"
"Neden şimdi geldin? İlla gelip üstünlük mü taslamam gerekiyordu sana? Birilerinin canını acıtınca mı farkına varıyorsun?
"Hayır sadece arkanı toparlayacak birisi yoktu ve doktor arayıp söylediği için geldim."
"Şuan seni kemiklerinden ayırabilirim ama ama yapmayacağım."
"Ne güzel"
"Ah.. kokunu özlemişim. Haşin erkek kokusu ve batan sakallar. Rüyada mıyım yoksa"
"Susman için ne yapmam lazım"
"Gözlerinin gözlerimde olması lazım"
"Başka bir şey iste"
"Sana ne oldu? Bize ne oldu? O sevimli çocuğu hatırlıyorum... beni güldüren... ve bana aşkını veren... sanatı ve müziği seven...
Tıpkı senin gibi olmak isterdim."Bana bakmaya dahi tenezzül etmemişti.
"Herkes bir hata yapar. Önemli olan affetmektir. Lütfen dön artık bana. Çok yoruldum çünkü savaşmaktan."
"Herkes hatasının bedelini öder. Hem şuanda beni seven birisinden hoşlanıyorum. Dahası yalan söylemeyen birisinden."
"Öyle olsun."
"Öyle olacak"
Göz yaşlarım vücuduna damlayıp onun için ağladığımı düşünmesin diye gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Arabanın açık olan kapısından arka koltuğa beni yavaşça koyduğu anda gözlerimi tavana dikmiştim. Keşke steve ve peggy gibi olabilseydik bizde. Araya yıllar girse de aşkı tekrar kaybetmeseydik birbirimizde. Bu ilişkiyi bitiren ben artık kapağını kapatıp raflara koymam gerektiğini anlamıştım. Onun hayatında ben yoktum ama benim hayatımın her köşesinde o vardı. Ben mutsuz olsam da onun mutluluğuna gölge düşüremezdim. Eve varana kadar bu konuyu düşünüp tavan ile bakışmaktan başka bir şey yapmamıştım.
Arabanın aniden duruşu bir anda benim yere düşmeme neden olmuştu."Siktir"
"Geldik"
"Fark ettim"
Yavaşça elimle koltuğu tutup kalkmıştım. Arabadan çıktığımda inme tenezzülü göstermemişti. sadece içeri girmemi bekler gibi bakıyordu. Elimi pantolonumun cebine atıp anahtarı almıştım. Kapının kilidini açtığım anda sokağın batı yakasına gitmek için arabayı çalıştırmıştı. İçeriye girip kapıyı kapattığım anda bir patlama olmuştu. Neyin olduğunu farkına bile varmadan ateşin vücuduma vurup kapı ile karşı eve beni atması saniyeler sürmüştü. Duvara çarpıp yere düşmem yetmezmiş gibi üstüme bir de kapı düşmüştü. Vücuduma vuran sıcağın ateşi yetmezmiş gibi üstümdeki ağırlıkta kemiklerimin kırılmasına izin verecek türdendi.
"YARDIM EDİN AĞHH- LÜTFEN BİRİSİ YARDIM ETSİN"
Feryatlarımı duyan kimse yoktu sanki orada. Fazla alkol yüzünden zaten dönen başım orada bir şey yapmama engel oluyordu. Sesimi kimseye duyuramazken bir anda üstümdeki kapıyı birisi almıştı. Vücudumu değil kafamı bile hareket ettiremeyecek durumdaydım.
"Tris!"
Gelen ses james dendi. Eliyle omzuma dokunduğun da canım çok acımıştı."
"AĞH CANIM ÇOK ACIYOR"
"Derin bir nefes al seni çevireceğim."
"Tamam alıyorum. "
"3 2 1..."
"AĞHH-"
"Geçti, geçti."
Tek tek damarlarım etimden ayrılıyordu sanki. James yüzümdeki saçları eli ile çekerken yüzünün ifadesi ne kadar kötü bir durumda olduğuma inanmamı sağlıyordu.
"Yüzüne hiçbir şey olmamış"
"Yalan söylüyorsun"
"Hayır"
"James, böyle bir şey de sağ çıkmam dahi en düşük ihtimalken yüzüme bir şey olmaması imkansız."
"Gözlerini kapatma."
"Çok uykumun geldiğini ikimiz de biliyoruz"
"Uyursan bende uyurum"
"Olmaz, sonra kim sevdiklerine göz kulak olacak"
"Uyumak yok"
"Söz veremem"
Vücudumun %80 i yanıktı. Göğüs kafesimin kırılması yüzünden iç kanama yaşıyordum. Elini yüzümde dolaştırıyordu. Gözleri gözlerimdeydi.
"Elim"
"Eline ne oldu."
"Elimi tutup yüzünde gezdirir misin?"
Sol elimi yavaşça tutmuştu. İlk önce yanağına koymuştu elimi. Yavaş yavaş dudaklarında gezdirdi daha sonra. En son gözünün yanına koydu elimi.
"Yüzüne ne kullanıyorsan hemen söylemen lazım, çok yumuşak. Sarah çok şanslı desem yeridir."
"Sarah-"
"James. Mutluyum biliyor musun? Ben uyusam da sen gündüzleri sayarken mutlu olacaksın diye Mutluyum."
"Gündüz olup seni aydınlatamadıktan sonra ne anlamı var?"
"Ben her zaman senleyim james buchanan barnes. Yağmur yağdığında dans ettiğin yağmurum, tenine değen rüzgar, geceleri izlediğin yıldızlarım.. ben senim james."
"Yapma bana bunu-"
"Seni seviyorum romeo..."
"Seni seviyorum juliet..."
Gözlerini elimle kapattığımda akmıştı gözümden yaş. Kararmıştı dünya, sessizleşiyordu her yer. Kalp atışlarımın sesi yankı yapıyordu vücudumda. Bu ölüm değildi de neydi böyle? Ruhum can çekişiyordu ondan ayrılırken. Her yer karanlıktı. Tek başımaydım. Özgürlüğün başlayacağı zaman bitmiş ümitlerden farksızdı durumum. Aşklar, savaşlar, bedenler, ruhlar, insanlar kısaca her şey son bulmuştu bedenimde, ruhumda...
Ya bundan sonra ne olacaktı?
Ölüm denilen şey aslında ölüm değil miydi?
Kalbim atıyordu ama ruhum bedenimde değildi, neydi oysa bu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Yaşanmışlık- Bucky Barnes
Teen FictionO gün çoğu gemi etksiz hâle getirilmişti. Captain i sudan çıkarmıştı. Ama kendisine ne olmuştu? Kayıp olan yılları bucky barnes ın en yakınından, bilinmeyenininden yazıyorum...