karşılaşma

48 3 31
                                    


Kırmızı-siyah deri koltukların olduğu koridora geldiğinde kalbinin tekleyeceğini düşünmezdi. O koltuklarda oturan birini görmeye, hiç ama hiç alışkın değildi.

Seri adımlarla koltuğa kendini attığında, kalbindeki garip çarpıntıya engel olamadığını fark etti. Bu... Gerçekten anlam veremediği bir histi. Bir insanla aynı ortamda baş başa olmak, onu hem mutlu hem de tedirgin etmişti. Saatine göz attığında daha randevusuna iki saat on beş dakika olduğunu gördüğünde bir küfür mırıldandı.

Nedenini bilmese de her gün gereksiz erken uyandığı bir gerçekti. Saat dört, beş... Ama en geç altıda açılırdı gözleri. Bir daha da uyuyamazdı. Bugün mü trafik yoktu yani? Bugün mü otobüsü bekletmemişti insanlar? Bugün mü şoförün gaza basası gelmişti? Erken gitmekten kastı bu değildi ki. Saçmaydı. İki saat boyunca, bir insanla aynı ortamda baş başa, bir şeyler yapabileceğini düşünmemişti. Tamam, psikiyatristi ile konuşurdu ama onu tanıyordu. İçinden bir ses bu yabancıyı da tanıyabileceğini söylese de insanlardan olabildiğince kaçmaya çalışmak kolayına geliyordu.

Çantasını kucağına alıp içinden kalem kutusunu ve defterini çıkartırken, müzik çalarının şarjının bittiğini görmesiyle sinirlendi. "Siktir ama ya!" Sesi koridorda yankılandı. Bir o duvara bir bu duvara çarpa çarpa yok oldu. Boşlukta kayboldu.

Yanındaki kim olduğunu bilmediği kişinin şok olmuşçasına ona baktığını fark ettiğinde gerildi. Ama diğer yandan da hak verdi ona. Sonuçta kaç kişi sabahın yedisinde hastaneye gelip durup dururken bağırarak küfrederdi ki? O gelmişti. Tamam kendi halinde takılıp kendisini rahatsız etmemiş olabilirdi ama randevusuna iki saat erken gelmişti. Acaba her zaman böyle erken mi gelirdi, hem neden düşünüyordu ki bunu? Umursamamaya çalıştı.

Muhatap olmak istemedi belki de ama ondan tarafa bakmasa bile yanındakinin ona nasıl baktığını görebiliyordu ve bu, içinde hem merak hem tedirginlik hem de öfke hissinin aynı anda tavan yapması için yeterliydi. Korkuyordu ve merak ediyordu. Neden böyle baktığını merak ediyordu.

Merakını giderebilme imkânı olsa da bunu yapamadığı için de kendine öfkeleniyordu. Düşünceleri gibi karmakarışık olan saçlarına ellerini daldırıp sıktı. Sinirle yumruk yaptığı eliyle saçlarını çekmeye başladı. Bilinci açık olduğu süre boyunca, kendine sinirlendiğinde bunu yapmıştı. Bu önceki hayatından gelen bir tik miydi, yoksa o anki çaresizlikle kendine zarar verme isteği mi? Bilemiyordu.

İçinde kendiyle tartışmaya başlamıştı. Bir tarafı "Ne olacak ki? Boş ver işine bak." derken, diğer tarafı "Konuşsan mı acab-" diyecek oldu ama kendi iç sesini kendisi bölerek konuştu "Siktir lan oradan!" Bunu sesli söylediğini yanındaki çocuk konuşana kadar fark etmek bir yana kendi kendine konuşmaya ve kumral saçlarını çekiştirmeye devam etti.

"He-hey! İyi misin?"

O an Dünya durdu. Ağaçlar fotosentez yapmayı, insanlar konuşmayı, zaman akmayı bıraktı. Konuşamadı, hareket edemedi. Tüyleri diken diken olurken, engel olamadığı titremesi hat safhalara ulaştı. Yaşadığı şokla çocuğa döndüğünde hastane odası kadar karanlık saçları, yeşil gözleri ve çökmüş gibi görünen bir vücudunu süzdü. Saçlarından biraz daha açık renkteki kirli sakalları, dolgun elmacık kemikleri ve sesi...

"Yapma! Bak pişman olacaksın bunun için!"

"He-hey! İyi misin?"

"Yapma! Bak pişman olacaksın bunun için!"

"He-hey! İyi misin?"

"Yapma! Bak pişman olacaksın bunun için!"

"He-hey! İyi misin?"

Başka HayatlardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin