"Her şeyi anlat." dedi Serhat.
Öpüşmeleri bitmiş, ilk öpüştükleri duvardalardı. O anın aksine Serhat Barbaros'un göğsüne değil duvara dayamıştı sırtını.
"Ne biliyorsan anlat. Benimle ilgili her bir şeyi anlat yalvarırım Barbaros." Yalvardığını ayrıca belirtmesine gerek yoktu oysaki, bakışları her şeyi anlatıyordu Barbaros'a.
Susuz bir insanın tek damla suya muhtaç bakışları, bunun yanında mecmua kalırdı. Zamanında da denildiği gibi, insan yemeksiz dört hafta, susuz dört gün, havasız dört dakika dayanabilir ama umutsuz dört saniye bile dayanamazdı. Serhat da ölümüne umuda açtı. Barbaros'un ağzından çıkacak herhangi bir kelime onun adına günler belki de aylar demekti. Hayatını öğretecekti ona Barbaros. Kendisinin yirmi yılsa yaşadıklarını, şimdi yirmi dakikada dinleyecekti belki de.
"Biz lisede tanıştık. diye başladı kıvırcık söze. "Okulda bir yangın çıktı ve diğer öğrenciler bizi sınıfa kilitlediler, ölüme terk ettiler." Bunu anlatırken eskisi gibi sinirlenmemişti, Serhat'ı bulmasının ardından hiçbir şey kayda değer gelmiyordu ona. Serhat ise bunu neden yaptıklarını anlayamamıştı. Hatırlamadığı hayatındaki insanların acımasızlığı şok etmişti onu.
"Neden böyle bir şey yaptılar?" diye sormadan edemedi kocaman açtığı yeşil gözleriyle. "Serat..." Derin bir nefes aldı Barbaros. Ailesinin ona hiçbir şey anlatmamış olmasına şaşırmıyordu çünkü karşısındaki aşık olduğu adamın aksine, onun ailesini fazlasıyla iyi hatırlıyordu. Sadece bunu Serhat'a anlatıyor olmak içini dağlıyor, nefeslerini daraltıyordu. Sanki Tanrı bilmemesinin daha iyi olacağın düşünüyordu.
"Bizim okulumuz, normal liselerin dışında özel bir sınıf açmıştı. Mesela bizim kullandığımız ilaçların raporları örgün eğitime devam etmemizi engelliyordu. Okul bir rüşvet karşılığı bizi bu sınıfa aldı."
Serhat nasıl bir yerde yaşadığını hatırlamaya çalışsa da pek bir şey hatırlayamıyordu, asıl yangını merak ediyordu. Orada ne olduğunu bilmek istiyordu. Kıvırcık da sanki zihnini okumuşçasına anlatmaya yangın üzerinden devam etti.
"Hatırladığın yangın da oydu. 22 kişilik sınıftan sadece ikimiz kurtulduk Serat. Kalanı ya boğularak ya da yanarak öldü." Barbaros her ne kadar umurunda olmadığını düşünse de üç yıldır aynı sınıfta olduğu insanların ölümünü böylesine dile getirmek üzmüştü onu.
"Senin aksine 9. sınıfta girdim ben bu tımarhaneye. Varlığından bîhaber geçirdiğim üç yılın ardından, sen geldin. Sınıfı, sıramı, bakışımı, hayatımı aydınlattın. Nabzımı canlandırdın Serat. Kekemeliğim gitti, düşüncelerim renklendi, bakışların bana ilham verdi, hayaller verdi. Canlandım Serat."
Barbaros'un dolan gözleri yaşları taşıyamıyordu artık. Yanağından akan her bir damla yaş Serhat'ın kalbine kızgın bir yağ misali düşüyordu. Yanıkların izinin geçmeyeceğini biliyor, bir şeyleri biliyor olmanın sırtına yüklediği ağırlık ile eziliyordu ama ne olursa olsun dinlemeliydi. Bir şeyleri bilmeden devam edemezdi.
"Devam et." dedi kıvırcığa. "Hıçkırıkların, akan göz yaşların beni nasıl yakıyor anlatamam ama yalvarırım, anlat her şeyi."
Barbaros bu isteğe elbette karşı gelmeyecekti. Onu üzecek de olsa hiçbir şeyi saklamamalıydı. İleride karşısına çıkma ihtimali olan her şeyden bahsetmeliydi, artık geride kalan şeyler önlerini kesmemeliydi.
"Anlatacağım." derin bir nefes aldıktan sonra boğazını temizledi. Hıçkırıklarının tıkadığı boazı öksürükler ile açılırken Serhat cebinden bir paket sigara çıkardı. Hala aynı sigarayı içiyordu. Farkında olmadan hatırlıyordu bazı şeyleri. Refleks haline gelen şeyler beynin hafıza yerinde tutulmuyordu ne de olsa.