San, genç çocuk merkeze gelince bir ipucu bulma amacıyla onunla beraber kahve içmeyi kabul etmişti. Tek sebebi işine yarayabilir olmasıydı tabii, onu kırmak istememesi de olabilirdi.
"Rahatsız etmedim değil mi?"
Wooyoung'un sorusuyla gülümseyip ona baktı.
"Hayır tabii ki, biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı zaten. Bana da iyi gelir bu."
Wooyoung rahatlamış şekilde derin bir nefes alıp yürümeye devam etti. Yanındaki uzun ve kaslı adama göre aşırı küçük duruyordu. Aslında aralarında fazla bir boy farkı yoktu ama Wooyoung yine de çok küçük duruyordu. Bu hoşuna gitmiş olacaktı ki yüzüne utangaç bir gülüş yerleşti.
"Wooyoung?"
"Efendim?"
San aklında belirlediği soruları şimdi açıkça olmasa da sorup bir şeyler öğrenmek istiyordu. Wooyoung'un iyi niyetini kullandığının farkındaydı ama daha fazla arkadaşının ölmemesi için bunu yapması gerekiyordu.
"Yeonjun'un grubunuzdan birine aşık olduğunu duydum, kimdi o?"
Wooyoung'un gülümsemesi yerini soğuk bir yüz ifadesine bırakınca San'ın ilgisini çekmişti.
"Soobin, Choi Soobin."
"Kurbanlardan biriydi o da değil mi?"
"Öyleydi, neden şimdi bana bunu soruyorsunuz?"
San burukça gülümseyip Wooyoung'un saçlarını karıştırdı.
"Sadece aklıma takıldı, bir daha sormayacağım."
Wooyoung saçlarını düzeltirken ilk karşılaştıkları cafeye girip kahvelerini sipariş ettiler, bu sırada bir masaya oturup konuşmaya başladılar. Kahkaha sesleri ortamda yayılırken Wooyoung gözlerini San'ın gamzelerinden alamıyordu, o kadar güzeldi ki gamzeleri; hayatını adayabilirdi onlara.
Ortam sessizleştiği sırada Wooyoung elini gamzelerine uzatıp tereddüt ederek ona baktı.
"Çok güzel gamzelerin var."
San utanıp gülümseyince Wooyoung dayanamayıp gamzesine dokundu ve bir süre elini orda tuttu.
Ortam garipleşmeye başlayınca elini çekip kahvesine gömüldü. Utanmıştı ve San bunu açıkça fark etmişti. İkisi de bir süre hiçbir şey demeden kahvesini içtikten sonra Wooyoung konuşmaya başladı.
"Soobin grubumuzun en sevilen kişisiydi. Kibar, yakışıklı, centilmen ve tatlı bir çocuktu. Yeonjun'u ona bu aşık etmişti. Her zaman çok güzel gülüyor derdi bana. Soobin öldükten sonra Yeonjun ağlayarak yanıma gelip 'gülüşünü soldurdular onun' demişti. Yeonjun çok güzel seviyordu Soobin'i. En güzel aşktı, Romeo bile aslında Juliet'in ablasına aşıkken Yeonjun sadece Soobin'i görüyordu. Yeonjun hayatta olsaydı, her ay olduğu gibi Soobin'in gidişinin gününde mum üflerdi. Soobin'in burnunun yanında bir ben vardı, Yeonjun ona çok aşıktı. Gerçi direkt burnuna aşıktı onun ama, o ayrı bir konu tabii. Her seferinde usanmadan burnunu severdi, överdi. Çok güzel severdi. "
San anlattığı şeylerle hüzünle kaşlarını çattı.
"Aşkına aşıktın sanırım. Bu kadar güzel anlattığına göre."
Wooyoung buruk gülümsemesini tekrar takınıp ona baktı.
"Aşık olunası bir aşkı vardı. Yunho da Mingi'ye aşıktı tabii, çok yıkılmıştı haberini alınca. Hala toparlanamadı."
"Sınıf arkadaşların Yunho'nun hepsiyle çok yakın olduğunu söylüyor, sen neden değildin?"
"İnsan içine çok çıkamayan biriydim eskiden, beni de o bataklığımdan onlar çıkardı zaten. Hep sessiz bir çocuk oldum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who? // woosan
Teen FictionChoi San Gwangju'nun ünlü bir polisiydi. Jung Wooyoung ise okuldan sonra eğlenmeyi seven bir gençti. Yolları nasıl çakışmış olabilirdi ki?