Seonghwa acı içinde karşısındaki kişiye bakmaya devam ediyordu. Kaçmak gibi bir planı olmadığı belliydi, hala silahı Seonghwa'ya doğrultuyordu.
"Kendini fazla mı zeki sanıyorsun? Yeterince zeki olsaydın, Wooyoung'u elinden kaçırmazdın. Telsizinle bir iki numara yapman seni kurtarmayacak."
Seonghwa terlemeye başlamıştı, kan kaybından mıydı yoksa yediği darbelerden miydi anlayamıyordu. Tüm yüzü ter içinde kalmıştı. Yutkunmakta zorlanıyordu. Şerifin en kısa sürede gelmesi gerekiyordu.
Gelen yavaş ama sert adım seslerinden Şerif'in geldiğini anlamıştı. Asker botları her zaman onu açık ediyordu.
"Şerifimiz de gelmiş. Yardımcının ölümüne tanıklık etmek mi istedin?"
"Seni tutuklamaya geldim, yardımcımın ölmeyeceğini sen de biliyorsun." Biraz daha yaklaştığında Seonghwa'nın bakış açısına girmişti. Silahını eline almakla uğraşmamıştı. Katili bu kadar ciddiye almıyor muydu cidden?
Silahını hala Seonghwa'dan çevirmemişti. Bu kadar mı öldürmesi gerekiyordu cidden? Katil Wooyoung değilse neden bu kadar kararlıydı? Seonghwa'nın tanıdığı biri miydi? Ama her zaman saygılı bir çocuktu, birilerini onu öldürmek isteyecek kadar zorlamadığına emindi.
San kenarda duran sandalyelerden birini çekip oturdu ve katili izledi. Cidden yardımcısı kan kaybından ölmek üzereyken oturup katille mi konuşacaktı?
"Silahını bırak da konuşalım. Ne de olsa vaktimiz var değil mi?"
"Benim yok." Seonghwa'nın sesi zorla çıkana kadar nefesinin kesildiğini fark etmemişti. öksürmeye başlayınca San'ın gözleri ona kaydı.
"Seonghwa'yı göndermem gerekiyor. Sonra yalnız konuşacağız."
"İlk başta Hongjoong'u Seonghwa'ya tercih etmiştin Şerif, şimdi neden göndermen gerekiyor? Pişman mı oldun?"
"Seonghwa'nın onu götürmemi tercih edeceğini mi sandın? Buraya ekiple de gelebilirdim, elimde silahla teslim olman için zorlayabilirdim de. Ama şuan seninle konuşmaya çalışıyorum. Şansını zorlama da bırak şu silahı."
İddia ettiği şeyler doğruydu. İstese şuan onu öldürebilirdi de ama sadece konuşmak istiyordu. Seonghwa bile anlayamıyordu.
Katil silahını bırakıp San'ın karşısına oturdu. Konuşmak istiyorsa konuşacaklardı. Daha sonra San'a fırsat vermeden kaçacaktı.
San telsizinden ambulans çağırıp Seonghwa'yı göndermek için bekledi. Bir süre sonra ambulans gelince Seonghwa'yı ambulansa yerleştirip gülümsedi ve tekrar katilin yanına gitti.
"Sana kurbanların hakkında birkaç şey sormak istiyorum. Sorabilir miyim?"
"Sorabilirsin. Sanatımı kimseden saklamak istemem."
"Sanat mı?"
"Sanat tabii. Çoğu sanatçıdan daha titiz ve daha güzel çalışıyorum. Hangi sanatçı benim gibi bir tablo çıkardı ki şimdiye kadar?"
Dediği şeylerin saçmalığını düşünüyordu San, yaptığı şeyin bir sanat olduğunu mu düşünüyordu cidden?
"İlk kurbanın hakkında konuşmak istiyorum. Choi Yeonjun değil mi? Neden onu seçtin?"
"Yeonjun... Neden onu seçtiğimi söyleyemem şerif, hiçbirini düşünerek kurban etmiyorum sonuçta. İlk olmak için iyi göründü, ben de ilk kurbanım yaptım."
San'ın gülüşü büyüyünce arkasına yaslanıp elini silahına attı.
"Üzgünüm Choi Jongho diyecektim. Sonuçta ilk kurbanın o değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who? // woosan
Teen FictionChoi San Gwangju'nun ünlü bir polisiydi. Jung Wooyoung ise okuldan sonra eğlenmeyi seven bir gençti. Yolları nasıl çakışmış olabilirdi ki?