San
Wooyoung'un konuşması arkadan gelen silah sesiyle kesilince gözlerimi büyütüp Wooyoung'a baktım. Kazağına bulaşan kanı gördüğümde elimi hızla karnına koyup yaraya bastırmaya çalıştım. Arkama bakıp silah sesinin kimden geldiğini görmeye çalıştım, silahını yere doğrultmuş ruhsuzca bana bakan Mia'yı görünce şaşkınlıkla ona baktım. Bunu cidden yapmış mıydı? Kafam hiçbir şey almıyordu çünkü gerçekten dediğini yapmış olması beni korkutuyordu. Yaşamasına asla izin vermeyecekti, bunu zaten söylemişti.
Wooyoung gözlerini karnına çevirip elini elimin üstüne koyunca gülümseyip tekrar bana baktı. Gülümseyecek halde değildi, neden gülümsüyordu ki? Benim her zerrem acıdan yanıyordu ama o gülümsüyordu.
Titreyen ellerim yarasına baskı yapmakta zorlanınca Wooyoung yere doğru sendeledi. Dizlerimin üstüne çöküp onu kucağıma çektim ve yarasının üstüne tekrar baskı yapmaya başladım. Telsizimi alıp acil ambulans çağırdım, ölmesine izin veremezdim. Yaptıklarını hala kabul edecek gibi değilim ama onun ölmesine izin veremezdim, her şeyden önce o daha bir çocuktu.
Bana bakıp gülümsemeye devam ederken yavaşça yarasının üstündeki elimi okşadı. Gözyaşlarım elimde olmadan hızla akarken ne yapacağımı bilmiyordum. Tek yaptığım yarasına bastırıp kan akışını durdurmaya çalışmaktı. Dudaklarımı ıslatıp ona baktım.
"Wooyoung." Bilincinin kapanmamış olması onu uyanık tutabileceğim anlamına geliyordu.
"Sana çok güzel şarkı söylediğimi söylemiş miydim?"
Tek yaptığı bana bakmaktı.
"Zaten... zaten biliyordum." Verdiği cevap beni daha fazla ağlatırken sesinin tınısı kulağımı çınlattı. O kadar alçaktı ki çıkan sesi, hiç ona uygun değildi.
"Uyanık kalırsan iyileştiğinde sana şarkı söylerim, ne istersen yaparım. Sadece uyanık kalmaya çalış."
"San... öleceğim."
Başımı endişeyle iki yana salladım.
"Beni sevdiğin şekilde hatırlamanı istiyorum tamam mı?" Kendini zorluyordu, uyanık kalmak istemiyordu. Son sözlerini söylemeye çalışıyordu. Hayır, son sözleri olamazdı Wooyoung gidemezdi.
"Hayır, şimdi gidersen seni asla affetmem. Yemin ederim affetmem, katil olmanı bile affederim ama bunu asla Wooyoung, anladın mı? Şimdi kapa çeneni, uyanık kalmaya çalış tamam mı?"
Onu kaybedemezdim şuan, uyanık kalsa da kaybedecektim ama en azından yaşıyor olacaktı değil mi? Bu da iyi bir şeydi, yaptığı şeyler yüzünden ordan asla çıkamazdı ama her zaman görmeye giderdim onu.
"Atlantis söyler misin?" Elini çeneme koyup bana baktı. Dudaklarımı ıslatıp sakinleşmeye çalıştım ve benden istediği şarkıyı essiz ve titrek bir tonda söyledim. Çenesi titrerken elini çenemden yavaşça indirdi. Üşüyor muydu?
"Wooyoung." Korkuyla elimi yarasına daha fazla bastırdım.
"Çok soğuk." Titreyen bedeni iç içe girince elimi koluna atıp okşamaya başladım.
"Ambulans yolda tamam mı? Biraz daha dayanman gerekiyor."
Acıyla inleyip gözünden akan yaşları tutamayınca elini yarasındaki elime koydu.
"Lütfen bırak gideyim, çok canım yanıyor."
Dudaklarımı alnına bastırıp hıçkırıklarımı gizlemeye çalışırken, gözyaşlarımın tadını aldım ve saçlarını okşadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who? // woosan
Teen FictionChoi San Gwangju'nun ünlü bir polisiydi. Jung Wooyoung ise okuldan sonra eğlenmeyi seven bir gençti. Yolları nasıl çakışmış olabilirdi ki?