1.5

899 109 96
                                    

San duyduklarına inanmak istemiyordu, bu yüzden kulaklarını bir çocuk gibi kapatmış etrafında dönen konuşmaları duymamaya çalışıyordu. Wooyoung'un katil olabileceği fikri bile onu çıldırtmaya yetiyorken gerçekten katil olduğunu öğrenmiş olmak... Tüm bunlar onun için zordu, tek istediği sevdiği çocukla biraz olsun mutlu ve normal bir hayat yaşamaktı. Bunu bile yaşayamayacak kadar acizdi. Tanrıya inanmamasındaki en büyük sebep buydu, onu hiçbir zaman mutlu etmeyen bir yaratıcı olduğuna inanmanın salakça olduğunu düşünürdü. 

"San..." Seonghwa ellerini yavaşça San'ın kulaklarına koyduğu ellerine koyup kulaklarından indirdi ve üzgün gözlerle ona baktı.

"Kendine gelmen lazım, gidip Wooyoung'u almamız ve ifadesine bakmamız lazım tamam mı? Senin de gelmen gerekiyor."

"İstemiyorum." San'ın sessiz ve buruk çıkan sesi Seonghwa'yı daha fazla üzerken saçlarını geriye atıp karıştırdı.

"Üzgün olduğunu biliyorum. Her şey çok zor, onu kaybetmek çok zor. Ama bana böyle durumlarda sakin kalmam gerektiğini söyleyen sendin, üzüntünü daha sonra yaşaman gerekiyor. Bizim işimiz bu, üzülemezsin tamam mı? Kendine gel."

Boş gözlerle Seonghwa'ya bakmaya devam etti çünkü şuan hiçbir şey mantıklı gelmiyordu ona, Wooyoung'un iyi karakter olmadığı bir dünyada yaşamak bile mantıksızdı. Wooyoung nasıl bir katil olabilirdi? Çok mantıksızdı. Çok küçük ve masum biriyken, nasıl bir anda bir katile dönüşebilmişti? 

"Gerçekten o mu?"

"Hongjoong ona saldıranın o olduğunu söylüyor, eğer katil değilse bile teşebbüsten almamız gerekecek anladın mı?"

"Önce kameraları kontrol etmeliyiz. Emin olmadan kimseyi alamayız."

"San, bırak artık. Katilin o olduğunu kabullenmen gerekiyor."

"Hala hiçbir şey belli değil! Kameralara baktıktan sonra konuşuruz bunu." Boğazını temizleyip ceketini giydi ve merkezden çıkıp Seonghwa'yı beklemeye başladı. Her şeyin çoktan bittiğinin farkındaydı ama inanmak istememek onun hakkıydı değil mi? Aşık olduğu kişinin katil olmadığını düşünmek onun hakkıydı. Herkes ona karşı çok kabaydı ama San bunun sadece bir rüya olduğunu düşünmek istiyordu, her şey ona şaka gibi geliyordu. Wooyoung bu kadar masumken o insanların hepsini onun öldürmeyeceğini biliyordu, öldüremezdi. Wooyoung tüm arkadaşlarını çok seviyordu, bunu onunla beraber olduğu her dakika fark ediyordu zaten. 

Seonghwa merkezden birkaç kişiyle beraber çıkıp San'la beraber arabaya bindi ve bir ekip Hongjoong'un evine giderken onlar Wooyoung'un evine gitti. San tüm ekiple oraya gidip onu korkutmak istemiyordu, her zaman endişeleniyordu merkeze gelirken. 

Kapıyı çalıp bir süre içinden dua ederek Wooyoung'un kapıyı açmasını bekledi. Başını ovuşturarak kapıyı açan Wooyoung ikisini görünce şaşkınlıkla onlara baktı.

"Hyung?"

"Wooyoung."

Seonghwa onunla konuşurken San hala yere bakıyordu. 

"Geçsenize, kahve yapmıştım ben de tam."

Seonghwa, San'ın kolundan iterek içeri girdi ve Wooyoung'a gülümseyerek koltuğa oturdu. Wooyoung mutfağa gidip bir süre sonra elindeki kupa kahveleri onlara uzattı. Seonghwa ikisi için de kahveleri alıp hala çatık kaşlarla yere bakan San'a baktı.

"San."

"Hm?" Üzgün bir mırıldanmayla Wooyoung'a bakınca Wooyoung bacağının üstünde olan elini San'ın elinin üstüne koydu. San'ın gözleri dolunca tekrar yere baktı.

Who? // woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin