Bugünlerde ne çok süprüz yaptım ama dimi? Yine bir süprüzle karşınızdayımm.
Keyifli Okumalaaar🥂
"Hey, Seon. Yine o kağıtları mı inceliyorsun?"
Elimdeki kağıtların üzerinden son defa göz gezdirdim. Gergin bir şekilde nefesimi verdikten sonra SongJu'yu onayladım.
"Bunu yapmak zorunda değilsin, biliyorsun. Kulüp başkanının takıntısı bu."
"Biliyorum ama bu kulüpte olmazsam dersi geçemeyeceğimi de biliyorum."
Döner sandalyede sıkıntıyla inledim ve kendimi döndürdüm. Her şey birbiriyle bağlantılıydı.
Dersi geçmek için kulüpte olmalıydım ve kulüpte olmak için onunla röportaj yapmalıydım. Tek sıkıntı ise röportaj yapmam gereken kişinin aksi biri olmasıydı.
"Gruptan ayrıldıktan sonra kimse ondan röportaj alamadı ki! Senden bunu istemesi çok acımasızca.."
"Tek röportaj vermeyen oydu değil mi?"
Sandalyemi durdurdum ve meraklı gözlerle SongJu'ya baktım. Bu üniversitede ilk yılımdı. Bu yüzden benden önce yaşanan hiçbir şeyi bilmiyordum.
"Pek sayılmaz.."
SongJu ensesindeki saçlarını karıştırdı ve kayıt paneline yaslandı.
"Aslında o gruptaki kimse röportaj vermedi. Grup geçen sene sen gelmeden dağıldı, yeni değil."
"Bana tek kişi ayrıldı denmişti."
"Öyle zaten. Gruptan tek ayrılan JongHo. Diğeri ayrılmadan grup dağıldı."
Şey.. grubun dağılması üyelerin ayrılmasıyla gerçekleşmiyor mu? Tanrım! Düştüğüm olaya bak.. asla dersi geçemeyeceğim.
"Neden özellikle JongHo Sunbaeden röportaj alıyorum? Diğer üyelerden alsam kabul etmeyecek mi sanki!"
SongJu omuzlarını silkti. Tarihin en sıkıntılı kulüp başkanına denk gelmiştim!
"Bak ne diyeceğim? Onu aramaya basket sahasından başlayabilirsin. Genelde orada takılır."
"Bunu yapamayacağım~! Sadece asın beni~"
◇◇◇◇◇
İşte orada! Kulübe giriş biletim. Tribünlere oturmuş basket maçını izliyordu. Kırmızı saçları yüzünden tribünlerde ayırt etmesi en kolay kişiydi.
"Hey, hey, hey! Nereye?"
Önümü kesen basket oyuncusuyla sahaya atlamak üzere olduğumu fark ettim. Hedefim bana o kadar yakındı ki bende akıl kalmamıştı. Tek istediğim JongHo Sunbae ile konuşup şu röportaja ikna etmek ve kulübe girmekti.
"Ah.. üzgünüm."
Hafifçe benden büyük olduğu belli olan basket oyuncusunu selamladım ve sahayı dolaşmak üzere potanın arkasındaki yola ilerledim.
"Hey! Dikkat et!"
Potanın arkasındaki yola dönmek üzereyken üzerime doğru hızla geşen basket topunu sahada yükselen sesler sayesinde fark ettim.
Hızla gelen basket topunu sahadan çıktığından emin olunca yakaladım. Oyuncuların maçını bozmayı hiç istemezdim. Göğüsümün üstüne sabitleyip yakaladığım topu potanın yanındaki çocuğa uzattım.
Tekrar hedefime doğru baktığımda onun artık orada olmadığını fark ettim. Ama az önce oradaydı?
Gözlerim etrafta kırmızı bir kafa arasa da etrafta o yoktu. Umutsuzca nefesimi verdim ve en azından basket maçını izlemek için tribünde kendime bir yer buldum.
Aklımdaki düşünceleri izlediğim basket maçıyla dağıtmaya çalışsam da olmuyordu. Sırf üniversite için Seul'e gelmiştim ve ilk yıldan sınıfta kalmak gibi bir niyetim yoktu.
Choi JongHo ile konuşmalıydım.
"Ya! Çilekli süt sevmez misin!? Nasıl bir insansın sen?"
"Hı?"
Gözümün önünde sallanan çilekli süt şişesiyle kendime geldim. Bakışlarımı çilekli sütten çektim ve onu uzatan kişiye döndüm.
"İçmeyeceğini söyleseydin de olurdu. En azından cevap vermiş olurdun."
"Şey.. üzgünüm. Duymadım."
Karşımdaki çocuk çilekli sütü yeniden uzattı. Uzattığı çilekli sütü almak için tereddüd ettiğimi anlayıncaysa sütü avcumun içine bıraktı.
Kendi çilekli sütünden bir yudum daha aldı ve oturduğu yerde ayaklarını önünüzdeki boş tribünün üstüne koydu.
"Basketbol oynamayı biliyorsun değil mi? Henüz bir kulübün olmadığını duymuştum. Bizim kulübe gelip ponpon kız olabilirsin."
"Peki bunun benim basketbol bilmemle ne ilgisi var?"
Karşımdaki çocuk umursamazca omuzlarını silkti. Oturduğu yerde gerindi ve ayaklarını oturduğu yerde bağdaş yaptı.
"Ponpon kız olursan okul maçların olduğu her yere bedava gidebilirsin. Basket biliyorsan seviyorsundur da, değil mi?"
"Hayır, pek sayılmaz. Ayrıca ponpon kızlığı, çilekli sütü ve laubali kişileri de sevmem."
Oturduğum yerden ayaklandım. Karşımdaki çocuğun şaşkın bakışlarını görebiliyordum. Yanından geçip gidecekken avucuma sıkıştırdığı çilekli sütü arkamı dönüp ona gösterdim.
"Yine de teşekkürler. Katine iade edip sevdiğim bir şey alacağım."
O hâlâ şaşkın bakışlarını üzerimde tutarken arkamı döndüm ve ilerledim.
"Woa! Çok havalı!"
"Kes sesini YeoSang!"
◇◇◇◇◇
Çerezlik bir hikaye ile karşınızdayımm. Size bunu isteyip istemediğinizi sorduğumda çok istediğinizi söylemiştiniz.
Pirate King üzerinde düşünülmesi gereken çok detaylı bir hikaye, biliyorsunuz. Bu yüzden bölümleri kısa olan bu çerezlik hikayeyi sizin önünüze sunuyorum.
Ah.. unutmadan Radio, Ateez'in Fever albümü için çekilmiş olan Diary Film'in hikaye versiyonudur. Sadece birazcık benim tarzımla...
Kaçıyorem benn 😁😁
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Radio // Choi JongHo
FanfictionRadio, Ateez'in Fever albümü için çekilmiş olan Diary Film'in hikayeleştirilmiş versiyonudur. Tamamen aynı olmayacak kısacası benim tarzımda olacakk. Şimdiden keyifli okumalar dilerimm😊