Cam Bardakta Kahve ve Üç Sigara

88 10 12
                                    


Küçükken hep ihtiyacım olan tek şeyin sevgi olduğunu düşünürdüm. O zamanlar ihtiyacım olan o 'tek şey'e sahiptim de. Küçüklüğüme ait hatırladığım en net anıların hepsi Jungkook'a aitti. O anıların hepsinde, belki de henüz sevgiye bir tanım bile yapamayacak olan o iki çocuğun birbirini delicesine sevdiğini herkes bilirdi. Büyüdükçe sevginin kapsamı da değişiyordu belki. Belki de işin içine daha karmaşık duygular ve istekler giriyordu. Ama en saf halinden itibaren, benim hayatımın sevgi tanımı o olmuştu.

En net hatırladığım anılardan biri, küçükken çok fazla düşünmemizdi. Ben bunu sesli sesli yapardım. Jungkook ise, demiştim ya, daha içine kapanık bir çocuktu ve düşüncelerini kapalı bir kutuda, zihninin derin köşelerinde saklamayı tercih ederdi. Ama bilirdim. Onun da benim gibi bir şeyleri sürekli düşündüğünü bilirdim. Diğer çocuklar dışarıda oynarken birlikte yaptığımız 'düşünme saatleri'nden bilirdim bunu. Ben bir şey söylediğimde boşluğa bakarak hafifçe kaşlarını çatmasından ve dudaklarını büzmesinden bilirdim.

İşte yine böyle anlarımızdan birinde, Jungkook'un annesi bize cevapların hepsinin bir yerde saklı olduğunu söylemişti. Nasıl yani, diye sormuştum ona. Ne düşündüğümüzü bilmiyorsunuz ki, cevapların nerede olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Bana sıcacık gülümsediğini hatırlıyorum. Daha sonra da ikimizi de kollarının altına alarak bizi birbirimize yaklaştırdığını, böylece fısıltısını ikimizin de duyabileceği kadar bir mesafe yarattığını da anımsıyorum. Şöyle demişti:

"Çünkü tüm soruların cevapları orada saklıdır. Bu yüzden ne düşündüğünüzü bilmeme gerek bile yok. Yapmanız gereken tek bir şey var.."

Biz onu heyecanla dinleyip bu fikre öyle çabuk inanmıştık ki kendimizi beş dakika sonra bahçede bulmuştuk. Bayan Jeon'un dediğine göre cevapların hepsini, bahçedeki lavantaların dibine sorularımızı gömerek bulabilirdik. Böylece ertesi gün uyandığımızda lavantalar bize sorularımızın cevaplarını gönderecekti. Onlar da bir kağıda yazacaktı ve en güzel tomurcuklarının arasına sıkıştıracaklardı.

Ben ve Jungkook yıllarca o lavantaların bize cevap verdiğini düşündük ve her sorumuzu onlara ilettik. Bir gün Bayan Jeon'u gizli gizli lavantaların arasına cevaplarımızı koyarken yakalayana kadar hiç sorgulamamıştık ve bir bitkinin bize cevap verebileceğine inanmıştık. Yine de ona kızmamıştım ve Jungkook'a da bir şey söylememiştim. Şimdi Jungkook'un bana, beni lavanta fidelerinin dibine gömdüğünü söylemesi, bu anılarımızla ister istemez çağrışım yapmama sebep oluyordu. Demek ki, diyordum, o kadar da atlatamadın bir şeyleri. O kadar da değil.

Tüm bu düşüncelerimin arasında ve sabahın ilk ışıklarıyla Jungkook yavaşça gözlerini araladı. Kafamı yavaşça ona çevirdiğimde, gözlerini ovuşturduğunu gördüm.

"Günaydın" diye fısıldadı. Sadece kafamı sallayarak onu onayladım. Yattığımız yerden sakince kalktım ve üstünü başını düzeltmesini seyrettim bir süre.

"Kahve ister misin?" diye sordum. Geçen geceyi konuşmak için henüz ikimizin de yeterince uyanık olmadığının farkındaydım.

Ayrıca Jungkook leş gibi kokuyordu. Öncesinde eve gidip bir duş alsa iyi ederdi.

"Olur." deyip kalktı yerinden. Kahve makinesinin düğmesine bastım ve kalçamı tezgaha dayadım. Bir yandan da onun kendine gelmeye çalışmasını izliyordum. Gözlerini ovuşturması tatlı bir hareketmiş gibi gelebilirdi. Ama size yemin ederim, gözlerine ellerini her bastırdığında kol kasları öyle bir kasılıyordu ki. Zihnim alev almış gibiydi. Aşırı elektrik yüklenmesinden her an kısa devre de yapabilirdi, bilemiyordum. Normalde bir kahve ve üç sigara sonrasında anca normal bir insana dönüşebilen ben, şu anda kendimi hiç olmadığım kadar zinde hissediyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 11, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Fuck It, I Don't Wanna Be Your Friend - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin