BÖLÜM 8: "AÇAMADIĞIMIZ KARMAKARIŞIK DÜĞÜMLER"

111 10 98
                                    

BÖLÜM 8: "AÇAMADIĞIMIZ KARMAKARIŞIK DÜĞÜMLER"

Aşamadığımız paramparça acılara tutsak kaldık,
Açamadığımız karmakarışık düğümler ise sonunda bizi yitirdi.
Acılar.
Düğümler.
Engellemeye çalıştığım hisler.
En nihayetinde sen.

Bölüm Şarkısı: "Duncan Laurence – Arcade"
"Ceylan Ertem – Bitince" (Malum sahnede yukarıda açmayı unutmayın!)

Bölüm 8: "Açamadığımız Karmakarışık Düğümler"

Oradaydı.
İşte oradaydı, tam karşımda duruyordu.

Endişeyle etrafıma bakındım. Gözlerimle yardım aradım umutsuzca fakat etraf kapkaranlıktı. Tek bir ışık yoktu, hatta hiçbir şey yoktu. Sadece siyah. Sadece siyah vardı.
Siyah, ben ve o.

Korkumu esirgemeye ve güçlü durmaya çalıştım en sonunda. Çünkü biliyordum, belki de inanıyordum sadece fakat onu yenebilirdim. Ona karşı gelebilirdim, onunla savaşabilirdim ve hatta bu savaşı kazanabilirdim. Toparlandım, gözlerimi yerden alıp onun gözlerine sabitledim. Başımı dikleştirdim. Yumruklarımı sıktım.

Savaşmaya hazırdım.

Ama o değildi.

Küçük Efsa savaşmaya hazır değildi.

Ve anladım ki ben, Dolunay, bu sahnenin başrolü değildim. Ben sadece kenardan izleyen bir seyirciydim ve olaya müdahale edemezdim. Efsa şimdi onun karşısında duruyordu. Cafer'in karşısında küçücük bedeni tir tir titriyordu. Neredeyse dizlerinin bağı çözülecek ve öylece yere yığılacaktı. Ve ben sadece seyirciydim.

Ona gidemezdim. Onu sarıp sarmalayamaz, onu çekip kurtaramaz, ona yardım edemezdim. Onu bu can parçalayıcı yaşantıdan alamazdım. Ben esasen onun için hiçbir şey yapamazdım. Ve o kendi için bir şey yapamayacak kadar küçüktü. Ben sadece izleyebildim. İzledim ve acıyı hissettim. Bu sahneye kendimi teslim ettim, çünkü elim kolum bağlı idi. Çığlık atmayı bu sefer denemedim bile çünkü biliyordum ki, duymuyorlardı. Hiçbiri duymuyordu. Hiç kimse.

Gözümde gözyaşlarımla izledim Cafer'in onu saçından kavrayışını.

O korkuyordu. O çok korkuyordu, neredeyse kendinden geçecek kadar korkuyordu. Onun korkusunu hissediyordum. Bir şey yapmak istiyordum, yapamıyordum. Yapamıyordum ve kahroluyordum.

Birazdan yaşanacakları biliyordum. Bilmemeyi yeğlerdim. Gözlerimi kapatabilmeyi, bunu izlememeyi yeğlerdim. Ama onu da yapamıyordum. Sanki ben bu sahneyi izlemeye mahkûm kılınmıştım. Bu benim cezam, ödeyeceğim bedeldi işte.

Gözlerimi yummak istedim, yumamadım.
Kendimi o hazin sona, yeisin en canlısına hazırladım öylece.

Sonra duraksadım.

Bir bağırış yankılandı sağır olmayı dileyen kulaklarımda.
İlk önce Efsa'nın çığlığına karışan, Cafer'in öfkeli bağırışı sandım fakat değildi. Bu kurtuluşun bağırışıydı. Bu tatlı özgürlüğün bağırışıydı.

"Onu bırak!" Bakışlarım bağırışın sahibini bulduğunda göğüs kafesim delinirmişçesine çarptı umutsuz kalbim. Karşımda gördüğüm sima beni şaşırttığı kadar heyecanlandırdı da. O şimdi buradaydı. Buradaydı, Efsa'nın yanında. Bedeni yetişkin Uzay'a aitti fakat delici bakışları küçük Uzay'a aitti.

O seneler sonra gelmişti.

Efsa'yı kurtarmaya gelmişti.

O sonunda buradaydı.

Kaybolmuş Çocuklukların ÇığlıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin