BÖLÜM 6: "GÜLÜN YARALAYICI DIKENI"

143 22 494
                                    

Malum sahne geldiğinde yukarıdaki müziği açmayı unutmayın!:")
Keyifli Okumalar!🖤

BÖLÜM 6: "GÜLÜN YARALAYICI DIKENI"

"Yaralı kadına, gülün dikeni battı.
Kanadı.
Ama yaralanmadı.
O kadın yaralanamazdı;
çünkü o zaten yaraydı."

Bölüm 6: Gülün Yaralayıcı Dikeni

Elimdeki güle dikkatlice bakıyordum, sanki bir kitabı okurmuşcasına. Kitabın kapağını açmışım gibi, elime almıştım gülü hiç dikkat bile etmeden. Gülün dikenine batan parmağımdan kan akıyordu ama gülün güzelliğinden öylecesine büyülenmiştim ki, bunu fark etmiyordum bile. Ya da önemsemiyordum, bu ihtimal çok daha yüksekti. Elimde döndürüp durduğum güle bakarken, yüzümde hiçbir mimik oynamasa da düşüncelerim oradan oraya savruluyordu.

Güzelliğine aldanarak dokunduğumuz gülün dikenlere sahip olduğunu kendi başıma öğrenmek zorunda kalmıştım. Bunu bana öğreten olmadı, böylesine güzel bir şeyin yaralayabileceğini kimse söylemedi bana. Ben bunu kendim öğrenmek zorunda kaldım. Yaralanarak. Kimse bize bunu öğretmedi, elleme yaralanırsın demedi. Ne kadar da şaşırmıştım, böyle narin bir güzelliğin can yakıcı dikenlere sahip olmasına.

Belki de ben bir güle dönüşmüştüm.
Kırılgandım, narin bir görünüşüm, dışa vuran güzelliğim ve başarım olabilirdi. Ama yaklaşan insanlara dikenlerim batıyordu çünkü ben kötülüğe bulanmıştım.

Bu yüzdendir ki, kimse bana yaklaşmayı tercih etmezdi, hatta bazılarının korktuğuna dahi şahit olmuştum. Bana yaklaşmaktan korkmayan tek insanlar, danışanlarımdı. Onların da korkmuyor oluşları, karşılarında çok farklı bir role bürünmüş bir Dolunay'ı görmeleriydi.

Danışanlarıyla konuşan Dolunay, en iyi insanlardan biriydi. Her danışanını ilgiyle dinler, onlara sevgi ve güven aşılardı. Ama diğer insanların şahit oldukları Dolunay, öfkeye ve intikama bürünmüş, güçlü ve tehlikeli kadından başkası değildi.

Kırılganlığımı ve acılarımı öylesine saklamıştım ki içime, onları ben bile bulamıyordum. Tek yaşama sebebim; intikamımdı.

İzlediğim gülden başımı kapının tıklatılmasıyla ayırdım ve "Gir," diye seslendim asistanım olan Gaye'ye. Kapı açıldığında Gaye'nin yüzünü görmemle birlikte dudaklarıma yalancı bir gülümsemenin yayılmasına izin verdim.

"Dolunay hanım, danışanınız Emin bey geldi, içeri alalım mı?" Gaye'nin gülümsememe inanan bakışlarını gördüğümde, kendime mi acıyacağıma yoksa ona mı acıyacağıma karar veremedim.

Hangimiz daha kötü bir durumdaydık?

Yalandan gülümsemeye fazlasıyla alıştığı için profesyonel hale gelen kendime mi, yoksa bunu anlayamayacak kadar saf olan Gaye'ye mi?

Bunu daha fazla düşünmemeyi tercih ettim. Çünkü eğer düşünseydim delirirdim ve bu ihtiyacım olacak en son şey bile değildi.

"Alabilirsin, hazırım Gaye'ciğim." Gaye başını eğerek bana gülümsedi ve odadan usulca çıktı. Danışanımın kağıtlarını hazırladım ve önüme koydum. Ayağa kalkarak onun gelmesini bekledim. Kafamda kendime dair hiçbir düşünce kalmamıştı şu saniyeden sonra. Düşünebildiğim tek şey Emin bey'in yürek burkan hikayesiydi. Tüm detaylarıyla hatırlıyordum Emin bey'in bana anlattığı her şeyi ve şimdi sıra ondaydı. Beynimin merkezine sadece Emin bey'in hikayesini koydum ve ona nasıl iyi gelebileceğimi düşündüm. Çünkü danışanlarım varken kendi düşüncelerimi bir kenara atardım, onlar o an önemsizdi.

Kaybolmuş Çocuklukların ÇığlıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin