BÖLÜM 7: "AŞAMADIĞIMIZ PARAMPARÇA ACILAR"
Beni terk et, beni unut, beni imha et.
Düğümleri açamayacağımız şekilde birbirine bağla.
Yitir beni ve mutlu ol.
Mutlu musun?
Mutlusun, değil mi?
Bana mutlu olduğunu söyle ve beni özgür kıl.BÖLÜM 7: "Aşamadığımız paramparça acılar"
Geçmiş, geçmişte kalmadıysa geçmemiştir derler ya...
Haklılar.Aşamadığın acıları geçmişte bırakmazsan, geçmişi ardında bırakamıyormuşsun, onu öğrendim. Geçmiş, elleri kanlı geçmiş. Geldin, buldun beni, üzerimi tekrar kana buladın ve kanlı ellerini doladın boynuma. Nefes almamı zorlaştırdın ama öldürmedin. Çünkü ölmemi değil, yaşarken acı çekmemi istedin.
Asla barışamayacağım geçmişim karşımda dururken daha fazla görmezden gelmem mümkün olmuyordu. Oradaydı işte, bana bakıyordu ve ben kaçamıyordum çünkü gözlerinde tutuklu kalıyordum. Kaçamadığım geçmişimi içeriye buyur etmeliydim ama yapamıyordum. İçimdeki kaçma güdüsüne engel de olamıyordum bu yüzden öylece hiçbir şey yapamadan ortada kalmakla yetiniyordum.
"Beni yaşatman mümkün değil Uzay," diye fısıldadım usulca omzumun üzerinden ona bakarken. "Çünkü ben zaten yaşamıyorum." Arkamı dönüp ondan uzaklaşıp gitmek adına birkaç adım attım ama o beni seslenişiyle durdurdu ve adeta olduğum yere mıhlanmama sebep oldu.
"Gidecek misin?" Acıyla harmanlanmış sesi yükseldi, neredeyse haykırmaya başladı. "Söylesene, yine öylece çekip gidecek misin?! Bizden benden, bir kere vazgeçtin, şimdi öylece tekrar mı vazgeçeceksin, Efsa?"
Durdum, bekledim, bekledim. Gözyaşlarımla savaştım ve söylediklerini kolay olmayacağını bile bile hazmetmeye çalıştım.
Yapmıştı işte.
Ben kendimi ne kadar ayağa kaldırmaya çalışsam, güçlü olmaya çalışsam da o gelmişti ve yıkmıştı beni işte.
Senelerdir inşa ettiğimi, saniyeler içinde üzerime devirmişti.Kendime geldiğime inandığımda arkamı döndüm ve hızlı adımlarla üzerine yürüdüm. Ona bağırmak istedim ve kıyamadığımı bile bile ona bağırdım çünkü ben böyleydim artık.
"Beni çok iyi dinle, Uzay! Ben artık o küçük Efsa değilim, o yüzden bana o isimle seslenme! Benim adım Dolunay, bundan başka bir ismi kabul etmiyorum ben. İkincisi de, ben sizden vazgeçmedim. Bunu nasıl söylersin? Böyle bir şeyi nasıl ima edersin? Hiçbir şeyi bilmiyorsun sen!"
Gerçekten de hiçbir şey bilmiyordu. Nasıl onlardan vazgeçtiğimi düşünürdü, aklım sırrım almıyordu. Onları kaç sene boyunca aradığımı, onları ararken sokaklarda yattığımı ve yaşadıklarımı bilmiyordu. Bütün İstanbul'u altüst ettiğimi bilmiyordu. Ve öğrenemeyecekti de. Kendimi acındıracak noktaya gelmeyecektim.
"Bilmediklerimi anlat bana o zaman." Sesi daha sakin, daha ılımlıydı şimdi. Birkaç cümlemizle duygudan duyguya girip birbirimizi yitirmiştik işte öylecesine. Biz birbirimize iyi gelmeyecektik.
"Hayır. Hiçbir şey bilmemeye devam etmen daha iyi olacaktır."
"Ef-" Hemen öksürdü ve kendini düzeltti. "Dolunay, lütfen. Artık yalnız değilsin, bana anlat." Bana biraz daha yaklaştı. Kokusu burnuma dolduğunda gözlerimi kapatıp kokusunu içime çekmek istedim ama bu isteğimi zorlukla bastırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Çocuklukların Çığlıkları
Narrativa generaleÇocuklukta açılan yaralar, geçmeyen yaralardı. Onların çocukluğuna yaralar açılmıştı, emareler bırakılmıştı ruhlarına. Onlarla yaşamaya çalıştılar. Güçlü olmaya çalıştılar. Canları çok yandı. Yaşayamadılar. Düştüler, tekrar ayağa kalktılar. Çocu...