Yukarıdaki şarkıyı dinleyebilirsiniz.✨
Keyifli Okumalar!🖤
BÖLÜM 3: KELEBEK VE SAVAŞIN KUKLASI
Acımasız bir savaşın içerisindeydik.
Güçsüztük.
Kuklaydık.
Kötülük üzerimize kıyafet diye dikilmişti.
Ve onlar bizi yönetenlerdi.
Bölüm 3: Kelebek ve Savaşın Kuklası
Tekrar aynı yerde olduğumu fark ederek hayal kırıklığıyla uyandığım bir gün daha beni bekliyordu. Bu sefer Uzay yanımda yoktu, çünkü onu benim yüzümden götürmüşlerdi. Neredeydi ve ne yapıyordu veya ona ne yapıyorlardı çok merak ediyordum ama bunların bir cevabı yoktu. Gözlerimi aralıksız kapının üzerinde tutuyordum ve oradan ayırmıyordum. Onu buraya geri getirmek zorundaydılar, değil mi? O sonsuza kadar gitmemişti, gidemezdi. İçimdeki korku bir türlü azalmıyordu.
"Efsa?" Asya'nın narin sesini duyduğumda başımı ona çevirdim ve ağlamaktan artık kıpkırmızı olan gözlerine baktım.
"Efendim?"
"Sence bizi ne zaman evimize götürecekler?"
"Bilmiyorum," dedim dudak bükerek ve üzüntüyle. Bizi hiç eve götürecekler miydi? Ya da hayatımız boyunca bu soğuk duvarlar arasında ve sokaklarda mı kalacaktık, bilmiyordum. Bugün başımıza ne gelecekti, bugün nelerin üstesinden gelmek zorunda kalacaktık, bilmiyordum. Sadece elimiz kolumuz bağlı burada oturuyorduk ve o kötü kalpli adamların bize ne yapacağımızı söylemelerini bekliyorduk.
Çocuktuk biz çünkü, yol gösterenimiz olmadan yolumuzu bulamazdık. Mantığımız henüz gelişmemişti iyiliği ve kötülüğü ayırt edemiyorduk. Sadece bize ne derlerse onu yapıyorduk, hayatımız onların ellerindeydi. Çünkü belirli bir yaşa kadar yolumuzu biz değil, onlar çiziyordu. En başta ismimizi seçiyorlardı mesela, onu bile biz seçmiyorduk ve onların seçtiği isimle bir ömür boyu yaşıyorduk.
"Hep burada kalırsak ne olacak?"
"Onu da bilmiyorum." Ben de Asya gibi küçüktüm ve merak ettiği hiçbir sorunun bende cevabı yoktu.
Çocuklar hep böyleydi. Dünyaya gelirlerdi, anne karnından çıkıp onlara çok yabancı yeni bir yerle, yani dünyayla tanışırlardı. Ürkerlerdi dünyadan, güvendikleri sadece anneleriydi, çünkü onun karnından çıkmışlardı. Büyüdükçe dünyayı keşife çıkardı küçük çocuklar. Tek başına bu onlar için esrarengiz dünyayı keşfetmeye çalışırken yanlarındaki anne ve babasına milyonlarca soru sorarlardı. Anne ve babalar ise hep farklı cevaplar verirlerdi çocuklarına, bazıları doğru bazıları yanlış bazıları ise geçiştirici cevaplar verirdi. Ama çocuklar bu gerçeklerle büyürdü, keşiflerinde öğrendikleri bu bilgileri beyinlerine kazırlardı.
Bir gün parmağıma konan kelebeği kendim keşfetmiştim. Hiçbir soru sormadan, sadece izleyerek keşfetmiştim. Bu kanatlarını çırpan ve etrafta uçuşan şeyin kelebek olduğunu sonradan öğrenmiştim. Ama benim öğrendiklerim sadece kelebek olmasından ibaret değildi. Çırptığı kanatları bana özgürlüğü temsil ediyordu, uçması bana imkansızın gerçek olacağını çağırıştırıyordu. O gün bir kelebek olmak istemiştim, taktığım kanatlarımla uçmak istemiştim. Büyüdüğümde kelebeklerin bir günlük kısa bir ömürleri olduğunu öğrenmiştim ama kelebek olmak istemekten asla vazgeçmemiştim. Çünkü bu sefer de hayatın kısa olduğunu ve anı değerlendirmemiz gerektiğini kelebekten öğrenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Çocuklukların Çığlıkları
General FictionÇocuklukta açılan yaralar, geçmeyen yaralardı. Onların çocukluğuna yaralar açılmıştı, emareler bırakılmıştı ruhlarına. Onlarla yaşamaya çalıştılar. Güçlü olmaya çalıştılar. Canları çok yandı. Yaşayamadılar. Düştüler, tekrar ayağa kalktılar. Çocu...