4- yaralar ve paralar

377 57 23
                                    

Lee Felix,

Sırtıma temas eden pamuk yüzünden acıyla tıslayarak gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Olayın üstünden bir kaç gün geçmesine rağmen hâlâ etkisideydim. Üstelik artık her günümü ya o, adamlar geri gelip bizi bulurlarsa endişesi ile yaşıyordum. Bu konu da çok endişeliydim. Min Ho ne kadar beni teselli edip, kötü bir şey olmayacağı düşüncesine getirmeye çalışsa da, yine de korkuyordum işte. Artık yarınım için içimde yoğun kaygı vardı.
Sırtıma ikinci bir darbe daha aldığımda, minicik pamuğun üstünde ki, kremin yarama verdiği yakıcı hissi tüm vücudumda hissetmiştim. O, gün bayılmamın bir diğer nedeni de, ben yere düşünce kırılıp sırtıma saplanan cam parçalarıymış. Nasıl bir düşmüşsem artık tüm hissiyatımı ve bilincimi kaybetmişim.

"Bitti..."

Min Ho'nun sesini duymamla bu acılı işlem bittiği için sevinerek derin bir nefes vermiştim. Min, acil durum çantasından aldığı bandı açıp yaramı sarmıştı. Canım çok yanmıştı... İkinci kez kesinlikle bunu yaşamak istemezdim. Tişörtümü bıraktığı yerden alıp beni çevirerek giyinmeme yardım etmişti. Boynumdan geçen tişört, tüm bedenimi sardığında rahatlıkla ayağa kalkıp konuşmuştum.

"Teşekkür ederim..."

Yine aynı ifade yüzünde belirmişti.

"Tüm bunlar benim yüzümden geldi başına..."

Üzgün şekilde başını eğip gözlerini kapatmıştı. Böyle yapması canımı yakıyordu epeyce. Kendini suçluyor, tüm bu olanların onun suçu olduğunu savunuyordu. Ama, o bile isteye şahit olmamıştı ki, cinayete. Hem böyle insanların var olması da onun suçu değildi... Yanına gidip oturarak ellerin tutmuştum.

"Min, lütfen kendini suçlama. Senin bir suçun yok..."

Aklıma takılan bir kaç soru vardı. Bu sorular Min Ho'yu gözümde, tamamen farklı şekillendiriyordu. Neden girmişti o, ara sokaklara? Sokak desem bile, nasıl yerler olduğunu, kimlerin neler yaptığını biliyordum. En azından kuytu olduğunu o, da biliyordur. Peki neden oradaydı? Pastaneye gelmek için kısa yol desem, mümkün değil orası pastaneden çok uzak, ve yol üstü de değil... Acaba o, gece gerçekten de cinayeti yanlışlıkla mı gördü?...

"Min Ho...?"

Başını kaldırıp, sorar bakışlarla bana baktı. Kendimi toplayıp dudaklarımı araladım.

"O, gün orada ne işin vardı?"

Savurduğum kelimelerle, beklediğim şey geçerli bir cevaptı. Soruma cevap vermeden, belki de veremeden yüzüme baktı. Geçerli ve en azından doğru bir cevabı olsa anında konuşurdu. Ama öylece yüzüme baka kalmıştı.

"Eee?"

Bir kaç saniye sonra soruma cevap vermesi için onu dürtmüştüm. Ama gözlerini büyütüp hâlâ ifadesizce baka bakıyordu. Oturduğu kanepede, sırtını biraz eğip ellerini bir birine kenetlemişti, dirseklerini dizlerinde yasalyarak destek alıyordu. Cevap vermemesi beni şüphelerimin doğru olduğu endişesine düşürüyordu. Kaşlarımı çatıp yanına bir adım daha yaklaşmıştım.

"Min Ho, sana bir soru sordum!"

Hâlâ öylece kala kalmıştı, beklemiyordu her halde böyle bir soruyu. Cevap verememesi onu ancak şüpheli yapardı. Merakla aklımda binlerce soru dönüyordu, ve en sonunda hepsinden tek bir cevap alıyordum. Min Ho boşuna orada değildi. Benim bildiğim Min Ho doğru bir cevabı varsa hemen soruyu cevapladı, ve kanıtlamak için elinden geleni yapardı. Ama şimdi karşımda oturan çocuk, tamamen suskundu ve şüpheli bakışları etrafta dönüyordu. Tam ağzını açıp konuşacağı sırada kapının sertçe çalınması ile ikimizinde odak noktası kapı olmuştu.

clandestineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin