page| 20

211 43 40
                                    


"Joffrey, Sör Rodrik'in çağrısıyla güneşin altına doğru yürüdü. Saçları altın gibi parlıyordu. Sıkılmış görünüyordu "Bu oyun çocuklar için Sör Rodrik," dedi."

A Game Of Thrones '
Arya'83

20|  colors

_

"Yoonie, orada mısın?"

Banyonun kapısını çaldığımda bir yandan da teyit etmek için içeriye sesleniyordum. Aslında içeriden su sesinin gelmesi orada olduğunun kanıtıydı fakat yine de emin olmakta fayda vardı değil mi?

İçeriden ses gelmezken sağ elimi yumruk yapıp gözümü ovalamaya başladım. Uykudan yeni kalkmış olmanın verdiği uyuşuklukla orada dikip gözümü ovalarken yavaşça kapı açıldı. Diğer gözümle kapıda ıslak saçlarıyla duran Yoongi'ye bakarken aynı zamanda gülümsemeye de çalıştım. Tabi sadece çalışmakla kaldım, orası ayrı. Uykusuzluktan yamuk yumuk bir suratla duruyordum karşısında.

"Jimin, bir şey mi oldu?" dedi saçını geriye atıp bana biraz daha yaklaşırken. Elimi gözümden çekip kafamı iki yana salladım hızlıca. "Hayır, seni göremeyince... Merak ettim." dedim. Aramızdaki mesafeyi santimlere bıraktığında bir elini birbirine girmiş saçlarıma attı. Yavaş bir şekilde saçlarımı düzeltmesi gözlerimi kapatıp daha da mayışmama sebep oldu. Utanmasam mırıltılar çıkaracaktım, o kadar güzeldi dokunuşları. Ben anın tadını çıkartırken diğer kolunu belime sardı. Her zamanki yerine..

"Miniğim, henüz uyanamamışsın bile. Biraz daha uyumak ister misin?"

Biraz daha sokulup kafamı göğsüne yasladığımda onay veren mırıltılar çıkardım. Dudaklarını saçlarımda gezdirmeye başladığında dudaklarım kendiliğinden kıvrıldı.

Huzur veren dokunuşları, sıcak dudakları ve ferah kokusu, Min Yoongi'nin ta kendisiydi ve benim en güzel bağımlılığımdı.

"Hadi minik kedi, biraz daha uyumalısın. Henüz erken." dedi saçlarımın arasında. Kafamı geriye çekip birkaç santim yukarıdaki yüzüne baktım yarı kısık gözlerimle. "Sende geleceksin, değil mi?" dediğimde gülümsedi. " Evet bebeğim, bende geleceğim." Dediği şeyle gözlerim kısılana kadar gülümsediğimde dudaklarımın üzerinde onun ince dudaklarını hissettmem kalbimin ağzıma gelmesine neden oldu. Minik bir öpücük kondurup geri çekildiğinde ise tek yapabildiğim şaşkınlıkla ona bakmaktı. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdığımda eş zamanlı olarak tüm kan yanaklarıma pompalanmaya başladı. Şuan kesinlikle domatese dönüştüğümden emindim. Gözlerimi kaçırıp etrafa bakmaya başladım.

"Tanrım, Jimin. Seni daha sık utandırmalıyım. Şu hâline bir bak, o kadar güzelsin ki.." Burnuma öpücük kondurduğunda kaşlarımı çatıp dudaklarımı büzdüm.

"Hayır olmaz bunu yapamazsın, domatese dönüşüyorum."

"Ve bu domates beni delirtecek kadar güzel." dedi sessizce. "Mesela burnunu çok seviyorum, yiyesim geliyor." dedi burnuma tekrar bir öpücük kondurup. Ardından gözlerine değdirdi dudaklarını. "Gözlerini seviyorum, güldüğünde görünmez oluyorlar." Kalbim ağzımda atarken boynuma yaklaştı. Önce değdirdiği burnuyla derin bir nefes aldı. Daha sonra dün bıraktığı izin üzerine dudaklarını bastırdı. "Boynun... Cennetim olmalı." dedi nefesi boynumda dolaşırken. Ardından tekrar bana bakmaya başladı. Gözleri dudaklarımdayken ve bana yavaşça yaklaşırken gözlerim kendiliğinden kapandı. Aralanan dudaklarımın arasında kendi yerini aldığında kendimi ona teslim ettim. Tutuşu sıkılaştı. Öpüşü dün gecekinden daha yumuşak ve daha duygu doluydu. İşte, dayanamıyordum buna. Bebek gibi kucağına kıvrılasım, sıcak kucağından ayrılmayasım geliyordu. Sanki içimden çok farklı kişiliğim ortaya çıkıyormuş gibi hisdediyordum. Kendimi hiç bu kadar iyi hissetmediğim de bir gerçekti. O kadar mutlu ve heyecanlıydım ki, ne yapacağımı şaşırıyor, elim ayağım birbirine dolaşıyordu. Ayak uydurması güzel lâkin bir o kadar da yorucuydu.

psychologist || yoonmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin