''Burada bir terslik var,'' diye mırıldandı Gared.
Genç şovalye küçümser gibi gülümsedi. ''Öyle mi?''
''Hissedemiyor musunuz? Karanlığa kulak verin.''-A Game Of Thrones
' 10_
2| paralyzed
Gözleri acımaya başlamıştı artık Jimin'in. Arabaya bindiğinden beri ağlamaya devam ediyordu. Vurdukları iğne yüzünden krize giremiyordu ama ağlamasını da durduramıyordu yaralı çocuk. Kesikleri yanıyordu deli gibi. Üzerine giydirdikleri beyaz tulum kesilerini deli gibi yakıyordu.
Uyumayı özlemişti. Ama herşeyden önce kırgındı. Kızgındı fazlasıyla. Onu bu hâle getirenlere kızgındı en çok. Onu korumayan Tanrı'ya kırgındı.
Bindirdikleri araba durduğunda Jimin duygu karmaşasına girmişti. Merak, heyecan, korku... Belki baş edemeyeceği daha ağır yaralar alacaktı. Belki de iyileşecek ve kendini sevebilecekti artık. Tüm bu sorular rahatsız ediyordu. Ya da korkutuyordu. Cevap bulamayışı zorluyordu onu fazlasıyla. Cevap verecek kimsesi yoktu bile.
Henüz.
Kapılar açılıp içeri güneş ışığı vururken görevliler kolunu tutarak dışarı çıkardılar çocuğu. Yeni açtığı kesikler yüzünden koluna saplanan keskin acı olduğu yerde itemsiz bir inleme kaçırttı Jimin'in ağzından. Bunu fark eden düşüncesiz görevliler ise pişkin pişkin konuşmaya başladılar.
"Hey dostum biraz yavaş olalım kesikleri vardı. Canı yanıyor olmalı."
"Pekâla umrumda değil. Bay Min'e haber veriyorum önce yaralarını sarsınlar."
"Dostum buna Bay Min karar versin bence yoksa yine azar işiteceğiz."
"Haklısın."
İkili arasında konuşurlarken Jimin sadece onları dinliyordu. Hatta dinliyor ama algılayamıyordu çünkü acı daha çok yoğunlaşıyordu. Dile getiremedi küçük çocuk bunu. Konuşmayı bile unutmuş sayılırdı aslında. Ağlayabildi sadece.
Görevliler demir bir kapıdan etrafı yeşil alan olan bir bahçeye girdiler. Etrafta oturmak için banklar, vardı. Etrafı orman gibi olan bir yerdi burası. Birkaç kişi bankta kendi halinde otururken birkaçı ise oyun oynuyorlardı. Nerereyse hepsi genç ve erkekti buradakilerin.
Beyaz ve büyük üç katlı binanın önüne gidene kadar etrafı izledi Jimin. Burası huzurlu ve çok güzel hissettiriyordu insana. Sanki o hep masallardaki harika ormanlarlar, kasabalar gibi görünüşe sahipti.
Görevliler kapıyı açıp binanın içine girdiler. Dışı kadar içide güzel sayılırdı buranın. Odalarda isimler yazıyordu teker teker. Uzun koridorun sonunda merdivenlerden en üst kata ulaştılar. Yine koridorun sonuna yürürken sondaki odanın kapısında herhangi bir isim yazmıyordu. Bu oda Jimin için olmalıydı. Kapıyı açtıklarında içeride büyük ve rahat bir yatak, tuvalet olarak düşündüğü bir kapı, tek kapaklı küçük beyaz bir dolap ve beyaz masa-sandalye vardı. Karşıda ve sağda iki pencere vardı. Biri bahçeye diğeri orman gibi olan arka bahçeye bakıyordu. Stor olan perdeleri buranın lüks olduğunu bağırıyordu. Ailesi ilk ve son bir iyilik yapıp iyi bir yer bulmuşlardı Jimin'e.
"Burada otur biz Bay Min'e haber verelim. Sonra yaralarını için doktor getirilecek."
Uzun boylu çocuk, Jimin'in beyaz kıyafetini çıkarıyordu aynı zamanda. Odada yalnız kalınca pencerenin önüne gidip arkabahçeye baktı acısı derinleşirken. Çok güzel bir manzarası vardı. Güzel bir duygu hissettirdi o an acıdan yanan çocuğa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychologist || yoonmin
Fiksi PenggemarBenim yolum nerede? Zemin titremeye devam ediyor. Kendi başıma çöküyorum.. Sessiz bombalardan daha sesli. Evet sana söylemek istiyorum karanlığı, Karanlık her yerde. Bundan korkma. Gece beni yutsa bile pes etmeyeceğim. Senin için savaşıyorum, parla...