page|4

467 89 39
                                    


Köprünün yarısına geldiklerinde Jon aniden durdu.
"Ne oldu Jon?" diye sordu babası Lord Stark.
"Duymuyor musunuz?"

-A Game Of Thrones
Bran' 25

_







4| sing of the time

Saat öğlenin ikisydi neredeyse. Ve ben bana verilen telefonla yazarların hayatlarını, ressamların ilham kaynaklarını, şairlerin manzaralarını ve diğer bütün sanat dalları ile ilgili makâleleri okuyordum. Kahvaltımı saat onbirde yapmıştım. Ve o saatten bu yana makale okuyordum.

Dikkatimi çeken bir çok sanatçı olmuştu açıkcası. Bunların başında Van Gogh geliyordu. Eserleri ciddi anlamda güzeldi. Resim çizmeyi bazen denemiştim ve gerçekten yetenikliydim. Belki burada da buna izin verirlerdi kim bilir.

Gözlerim yanmaya başlayınca telefonu yatağa koydum. Boynuma giren sancı ufak bir inlemeye tabii oldu ama fazla uzun süren bir sancı olmadı. Ayağa kalkıp pencereleri açtım. Demirlerle korunuyordu tüm pencereler. Herhangi bir vakayla karşılaşmamak içindi sanırım.

Bahçede fazla insan yoktu. Sanırım burada da fazla kimse yoktu. Kızıl kafa bu defa kağıt ve kalemi bırakmış sadece ilerisinde oturan Jeon Jungkook'u izliyordu. Jungkook ise yanına koyduğu üç kitabı ve elinde okuduğu kitaba odaklanmıştı. Konuşmayı istedim onlarla. Belki arkadaş olabilirdik. Belki beni severler, kaçmazlardı. Buradaki herkes benim gibiydi azda olsa. Hepsi yalnızdı buradan önce. Belki yalnız olmayanlarda vardı. Belkide hala yalnız olanlar...

Telefonu elime alıp Bay Min'e mesaj göndermeye niyetlenmiştim ama belki kızar diye düşünmeye başladım. Ancak güvenlik görevlileri bana yardım ederdi değil mi? Bu defa mesajı gönderdim ve cevap beklemeye başladım.

Gönderilen: Min Yoongi

Tekrar dışarı çıkmak istiyorum. Görevlilere nasıl ulaşacağım?

Heyecanla ya da belki korkuyla vereceği cevabı bekledim. Kendisinden korkmuyordum ama vereceği tepkilerden tırsmıyor değildim. Çok geçmeden mesaj geldi.

Gönderen: Min Yoongi

Birazdan görevliler odanda olacak.

Gönderilen: Min Yoongi

Teşekkür ederim.

Herhangi bir cevap gelmeyince üzerimdeki sarı thsirte ve gri eşofmana baktım. Saçlarım siyahtı ve tenimde pek olmasada esmerdi. Buğdaya daha yakın diyebilirdim. Dolabı açıp koyu renk bir şeyler aradım. Siyah bir thsirt alıp yatağa geçtim.

Fakat tek eksik giyemeyecek olmamdı. Kollarım buna müsade etmeyecekti. Sinirden gözlerim doldu. Ne zaman bir işi kendim yapabilecektim artık. Buradakilere sorun çıkarmaktan başka bir işe yaramıyordum. Sürekli
bir şeyler istiyordum.

Akan yaşlar sinirimi daha çok arttırdı. Tek yaptığım ağlamaktı hayatım boyunca. Gözlerim hafiften kararmaya başlayınca yumruklarımı sıktım. Saçlarımı avuçlayıp sertçe çekiştirdim.

"Tanrım yeter artık!"

Komodinin üzerindeki su ve bardağı alıp yere fırattım ve parçalanışını izledim. Ardından yatağı tekmeledim. Önüme gelen ne varsa yerle bir olmuştu. Sonunda bir köşeye oturdum. Bacaklarımı kendime çekip kafamı koydum. Ve yüzümdeki kesikleri yakan gözyaşlarımı serbest bırakmaya başladım.

psychologist || yoonmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin