*medyaya koyduğum video kulağınızdayken okursanız, büyülü dünyaya gerçekten girebilirsiniz. Elbette ki bunlar kafanın içinde oluyor güzelim, ama bu neden gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?*
𝒦ing's Cross Tren İstasyonu önünde ellerindeki biletlere şaşkın şaşkın bakan iki çocuk düşünün. İçinde asa, büyücülük el kitabı gibi birçok olağandışı eşyanın bulunduğu ağır bavullarını taşımaya çalışan, bir yandan da dokuz üç çeyrek denilen perona nasıl gideceklerini düşünen bu iki çocuk Lucy Lewis ve Tom Riddle'dan başkası değildi. Hızlı hızlı yürüyor, aralarında ne yapacaklarını tartışıyorlardı. Doğrusu, duruma hiçbir mantıklı açıklama getirememişlerdi. Sahi, şu son günlerde yaşadıkları hiçbir şey mantıklı değildi ki!
"Belki de Dumbledore denen o adam bir kaypaktır, bizi işletiyordur." dedi Tom. Dokuz üç çeyrek diye bir peron olmasındansa, Dumbledore'un onları işletmesi daha muhtemeldi herhalde.
"Hadi ama Tom, gözlerinin önünde kılını bile kıpırdatmadan dolabı yaktı, sen de gördün." dedi Lucy nefes nefese kalmış vaziyette. En iyisi birilerine danışmak, diye düşündü. Yanlarından geçen oldukça tuhaf görünümlü aileyi gözüne kestirip, Tom'u da peşinde sürükleyerek yanlarına gitti.
"Bakar mısınız hanımefendi?"
Lucy'nin seslendiği hafif topluca, kabarık kısa saçlı, garip giyimli kadın yanındaki küçük kızın elini bırakmadan kendisine döndü. "Efendim kızım, bir soracağın mı vardı?" dedi aceleyle. "Şey, peron dokuz üç çeyreğin nerede olduğuna dair bir bilginiz var mı acaba?" dedi Lucy tereddütle. Kadın gülümsedi. "Ah, demek siz de Hogwarts'a başlıyorsunuz. Bizi takip edin çocuklar, biz de o perona gidiyoruz."
Tom ve Lucy birbirlerine mutlu mutlu bakıp kadın ve peşindeki çocuk sürüsünü takip etmeye koyuldular. Tüm çocukların kafası kızıldı, hepsi de ince, uzun boylu ve çilli burunluydu. Lucy en önde giden iki oğlanın ikiz olduğunu düşündü, birbirlerinin kopyası gibiydiler. Biri hariç: kadının yanındaki kızlardan biri, kızıl değil kahverengi saçlıydı. Bu ailedeki hiç şüphesiz en ilginç şey, çocukların eşyalarıydı: kafeste baykuşlar, ellerinde asalar ve koltuklarının altlarına sıkıştırdıkları büyü kitapları vardı.
Dokuz ve onuncu peronların arasındaki duvarın önünde durduklarında Lucy şaşırmadan edemedi, şimdi ne yapmaları gerekiyordu? Yanlarındaki kadın anaç bir tavırla: "Sanıyorum sizin de ilk seneniz, Rory ve Annabel'in de ilk senesi. Eh, size nasıl geçileceğini göstermek gerek...Brian, Fabian, siz önce geçin de çocuklar nasıl olduğunu görsünler!" dedi çabuk çabuk. Elinde bir baykuş kafesi taşıyan çocuk eşyalarıyla birlikte duvara doğru koşmaya başladı. Lucy nefesini tuttu, doğruca duvara toslayacaktı-
Ancak öyle olmadı. Çocuk yok olmuştu. Hem Tom'un, hem de Lucy'nin ağzı bir karış açık kalmıştı. "Haydi Brian, şimdi de sen git!" diye buyurdu kadın. Oğlan öfkeyle, "Brian değilim ben, Fabian'ım," dedi. "Bir de kalkmış annemiz olduğunu söylüyorsun! Daha adımı bile bilmiyorsun!"
"Özür dilerim Fabian."
"Şaka ediyordum, ben Brian'ım!" diye bağırdı oğlan, ardından o da duvardan hızlıca geçti.
"Çocuklar, haydi şimdi siz de deneyin. Telaş etmeyin, oldukça güvenlidir. Tek yapmanız gereken şey koşmak." dedi kadın gülümseyerek. Lucy bavulunun sapını sıkıca kavrayıp, bir anda gelen cesaretle hızla duvara doğru koşmaya başladı. Yo, hayır...Bu kötü bir fikirdi, kesin duvara çarpacaktı, rezil olacaktı...
...Duvara çarpmadı. Gözlerini şokla araladığında tamamen farklı bir yerdeydi. Peron üç çeyrekteydi! Karşısında koskoca bir tren duruyordu. Şaşkınlıktan bayılacağını sandı. Biraz sonra Tom, kızıl kafalı diğer çocuklar ve anneleri de geldi. Kadına teşekkür edip diğer tüm çocukların yaptığı gibi trene bindiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pandora'nın Kutusu║Tom Riddle
FanficÇok şey istemiş ama istediklerini gerçekleştirememiş insanların tarihi hazindir. Onlar ne yapmışsa düşle gerçek arasında köprü kuramamış, tam kurdum derken her seferinde o köprüden geçerken kendilerini talihsizliklerinde boğulurken bulmuşlardır. ~ ❝...