𝒩oel neredeyse gelmişti. Aralık ayının son günlerinden bir sabah uyandıklarında her yerin bir metre kadar karla kaplanmış olduğunu gördüler. Karagöl donmuştu. Hademe fırtınalı havada mektup taşıyıp yaralanmış birkaç baykuşu iyileştirmeye çalışıyordu.
Tüm öğrenciler tatili dört gözle beklerken durumlar Lucy ve Tom'da farklıydı. Tatili hiç de dört gözle bekledikleri yoktu, yetimhaneye geri dönmek istemiyorlardı. Bu yüzden okulda kalacaklar arasına isimlerini ilk sıradan yazdırdılar.
Son dersin ardından sınıftan çıkarlarken "Keşke biz de sizinle kalabilsek," diye söylendi Abraxas.
"Saçmalama," dedi Lucy gülümseyerek. "Ailevi durumlarınızı biliyoruz, Hogwarts'ta kalmanızın imkansız gibi bir şey olduğunu da. Canınızı sıkmayın, biz halimizden gayet memnunuz. Değil mi Tom?"
Tom başını elindeki kitaptan kaldırmadan onaylarcasına mırıldandı.
"Hadi Tom, başını kaldır şu kitaplardan artık. Noel geliyor, neşelen!" dedi Benedict.
"Noel'in diğer herhangi bir günden farkı yok." dedi Tom. "Ne yani, şu ana kadar hiç Noel kutlamadın mı?" diye atıldı Benedict. Tom başını 'hayır' anlamında salladı. "Yetimhanede özel günler genelde atlanır."
"Artık öyle olmayacak." dedi Lucy heyecanla. "Yetimhanede değilsin, değiliz. Burası Hogwarts canım."
Tom neredeyse gülümsedi. Lucy onun yemyeşil gözlerinin bu dünyadaki en güzel şey olduğunu düşündü. Gülümsemek ona ne de yakışıyordu. Keşke hep gülümseseydi, Lucy de onu seyretseydi...
"LUCY!"
Annabel'in çığlığı ile düşüncelerinden kurtuldu. "Henry, sana bir şey söyleyecekmiş. Ne olduğundan bahsetmedi ama sanırım ne olduğunu biliyor olabilirim-"
"ANNABEL! SENİ PİS AJAN!"
Anna'nın kuzeni Fabian Weasley'nin kahkahaları koridorda yankılandı. Henry utana sıkıla Lucy'e yaklaştı. Normalde de pembemsi görünen yüzü şimdi tamamen kırmızıya dönmüştü.
"Şey, Lewis...Yani Lucy dememde sıkıntı yok değil mi?"
"Elbette hayır Henry. Ne diyecektin?"
"Ben...yani...bilirsin...Acaba diyorum, sende Veela'lık var mı?"
Lucy gülümsedi. "Hiçbir fikrim yok. Yetimhanede büyüdüm Henry, varsa da bilmiyorum."
"Niye sormuştun Potter?" dedi Tom ciddi ciddi. "Eee, özel konuşabilir miyiz acaba?" dedi Henry, Tom'dan rahatsız olmuşçasına. Lucy başını 'tamam' anlamında sallarken Tom'un delici bakışları arasında koridorun kenarına geçtiler.
"Ben...Sanırım - senden hoşlanıyor olabilirim. İlk gördüğümden beri. O yüzden Veela mısın diye sormuştum..."
Lucy kaşlarını kaldırdı. Bir Veela'ya benzetilecek kadar güzel olduğunun farkında bile olmamıştı hiç. Hoş, bunu dile getirmiş kimse de yoktu.
"Bilmiyorum Henry. Ama Veela olduğumu da sanmıyorum, öyle olsam güçlerimi şimdiye kadar keşfetmiş olurdum değil mi? Seni kırmak istemem ama ben...sana karşı öyle şeyler hissetmiyorum. Üzgünüm." dedi hızlıca. Oğlanın yanından ayrılırken Weasley ikizlerinin kendisine bakıp gülüştüğünü gördü.
"Ne konuştunuz?" dedi Tom Ortak Salon'a giderlerken. Öyle havadan sudan konuşurmuş gibi davranıyordu. "Bariz değil mi?" dedi Benedict bir gülme krizine tutulmuşken. "Henry Pottah, bizim Lucy'den besbelli hoşlanıyor. Günlerdir sana garip garip bakıyordu zaten Lucy."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pandora'nın Kutusu║Tom Riddle
FanfictionÇok şey istemiş ama istediklerini gerçekleştirememiş insanların tarihi hazindir. Onlar ne yapmışsa düşle gerçek arasında köprü kuramamış, tam kurdum derken her seferinde o köprüden geçerken kendilerini talihsizliklerinde boğulurken bulmuşlardır. ~ ❝...