ℒ ucy, o kadar dersin üstüne bir de Quidditch antrenmanları binince Hogwarts'taki iki ayın nasıl geçtiğini anlamadı bile. Şato, kaldığı iki yetimhaneden de daha sıcak bir yuva olmuştu onun için. Artık sihrin temel bilgilerini öğrendikleri için, dersler de gittikçe daha ilginç olmuştu. İki ay boyunca çok güzel zamanlar geçirmişti bu şatoda; kimi zaman Abraxas ve Benedict'le gizli geçitler keşfetmiş, kimi zaman Annabel'le kütüphanede ders çalışmış, kimi zaman da Quidditch'teki üstün başarıları sayesinde takımının takdirini toplamıştı.
Bir de Tom vardı tabii. Tom Riddle.
Kimseyle konuşmayan, tüm profesörlerin ve öğrencilerin gözdesi, çalışkan yetim çocuk. Dışarıdan bakıldığında yakışıklı yüzüyle kızları büyüleyen sıradan bir oğlana benzese de, Tom bundan çok daha fazlasıydı. İnsanları kontrol edebilen, o konuşurken ister istemez saygı beslediğiniz, tüm büyüleri tek deneyişte yapabilen, boş vakitlerini arkadaşlarıyla lak lak etmek yerine kütüphanede araştırma yaparak geçiren bir mükemmellik abidesi gibiydi. Bir yedinci sınıfla lanetler hakkında tartışabilecek kadar bilgiliydi, onun büyü bilgisi yalnızca iki ay içinde tüm okula yayılmıştı.
Her şey bir yana, Lucy onunla iyi anlaşabildiği için şanslıydı. Bazı çıkar anlaşmalarıyla yapmaya vakit bulamadığı ödevlerini Tom'a yaptırabiliyordu. Doğrusu bu oğlan için çok büyük bir ilerlemeydi çünkü diğer öğrencilerle çoğu zaman konuşmaya bile tenezzül etmiyordu.
Kasım ayı beraberinde Quidditch maçlarını da getirmişti. Tüm okul Lucy'nin Arayıcı olduğunu duymuştu ve cumartesi günü Lucy ilk maçına çıkacaktı. Slytherin ile Gryffindor arasında yapılacak olan maçı kazanırlarsa Slytherin şampiyonluk yarışında ikinci sıraya yükselecekti. Bletchley, Lucy'den fazlasıyla umutluydu. Tüm takımın yükünü omuzlarında taşımanın verdiği stres kızı fena halde yıpratmıştı. Haftalarca çalışmasına ve başaramayacağı hiçbir şey olmadığını görmesine rağmen paniğini hafifletememişti.
Pazar günü kahvaltıda Annabel'in verdiği Çağlar Boyu Quidditch kitabını okurken bir yandan da peynirli böreğini yemeye çalışıyordu.
"Gereksiz stres yapıyorsun Lucy," dedi Benedict. "Nasıl oynadığını gördüm, Gryffindor'un Arayıcısı Leonard Weasley'nin senin karşındayken hiç şansı yok."
Lucy gülümseyip gayet sakin olduğunu söylese de karşısında oturan Elizabeth Parkinson ve Violet Crabbe ona pis bakışlarıyla kalp krizi geçirtmeye çalışıyordu sanki. Mide bulantısından dolayı yüzünü buruşturup yemeye çalışmaya devam etti.
"Lucy...Lucy!"
Saçları açık bir maviye bürünmüş olan Annabel Gryffindor masasından kalkmış, artık yarı yarıya boşalmış olan Slytherin masasına, yanlarına geliyordu.
"Biliyorsun, kuzenim Leonard Gryffindor Arayıcısı. Senden biraz korkuyor bile diyebilirim. Yiyorsun değil mi? Patates de ye, tok tutar. Tutucu olarak kaptan Macmillan var ama bazı zayıf noktaları varmış, Fabian öyle diyor. Onları da izledim — ekmeğini bitir Lucy! Neyse, dediğim gibi, sen bence onlardan daha iyisin. Şu an hainlik yapıyor gibi görünüyor olabilirim ama hayır, yalnızca doğruları söylüyorum." dedi nefes nefese. Abraxas kahkaha attı. Tom kitabının kapağını kapatırken ayaklanmıştı bile. "Hadi kalkın, artık maça gitmeniz gerekiyor." dedi ciddiyetle.
Quidditch sahasına giderken Abraxas ve Benedict bir anda ortadan kaybolmuştu. Lucy bir yandan onlara bakınırken bir yandan da heyecanını bastırmaya çalışıyordu. Annabel kuzenlerine destek çıkması gerektiğini söyleyip yanlarından ayrılınca sahaya giden yolda Tom'la baş başa kaldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pandora'nın Kutusu║Tom Riddle
FanficÇok şey istemiş ama istediklerini gerçekleştirememiş insanların tarihi hazindir. Onlar ne yapmışsa düşle gerçek arasında köprü kuramamış, tam kurdum derken her seferinde o köprüden geçerken kendilerini talihsizliklerinde boğulurken bulmuşlardır. ~ ❝...