"Yoongi şaka mı yapıyorsun yoksa cidden Hoseok'un soyadı tanıdık gelmedi mi?" Jimin'in sorusuyla ona baktım.
"Geldi ama tam olarak neydi hatırlayamadım."
"Jung Holding'i duydun mu hiç?" Jungkook'un sorusuyla annem ve babamın konuştukları aklıma geldi.
Jung Holding diye bir yerden bahsediyorlardı.
"Duydum." dedim kafamı onaylarcasına sallarken. Anlamıştım ne olduğunu.
Hoseok Jung Holding'in müdür koltuğuna geçebilecek kişiydi.
"O zaman biliyorsundur neden bu kadar şaşırdığımızı..." Jungkook'un dediklerine kafamı sallamakla yetindim sadece. Şaşırmakta haklıydılar.
"Çocuklar biliyor musunuz Yoongi beni çizmiş. Tabii küçüklük halimi." Hoseok konuyu değiştirmek istercesine konuşmuştu. Buna karşılık karşımdaki dörtlü sessizce gülmüş ve ona dönmüştü. Hoseok'ta cebinden ona verdiğim kağıdı çıkartmış diğerlerine gösteriyordu.
"Seni melek olarak mı çizmiş?" Namjoon'un şaşkınlıkla sorduğu soruya cevap olarak dün gece anneme verdiğim cevabı vermiştim.
"Hoseok melek gibi çok iyi birisi. O yüzden öyle çizdim. Ama bu çizim dışında daha bir sürü melek çizimim var." Hepsi bana döndüğünde heyecanla bakıyorlardı resmen.
"Çizmeyi çok mu seviyorsun?" Jungkook'un sorusuna karşı sol elimi arkadan beyaz renkli saçlarıma daldırdım.
"Yani az çok çizebiliyorum. Boş vakitlerimde de zaman geçirmek için iyi bir hobi. Hem de sinirliysem ya da üzgünsem beni rahatlatıyor."
"Ben de bir şeyler çizmek istiyorum ama güzel olmuyor." Jungkook Taehyung'un dediği şeyle göz devirmişti.
"Çünkü kendini geliştirmek istediğin için çizmiyorsun Taehyung hyung."
"Bal gibi de kendimi geliştirmek için çiziyorum."
"Şurası yamuk olmuş, dediğimde kafama çizim defterini atan kimdi Taehyung? Resimlerin eleştirilmezse nasıl geliştireceksin kendini?"
"Orayı çizmek için çok uğraştığım için 'Al sen çiz o zaman' diyerek atmıştım. Resim çizmek kolay değil."
"Bilene kolaydır Tae." Kavga etmelerini istemiyor gibi Hoseok olaya balıklama atlamıştı.
"Hobi haklı. Elin resim çizmeye alışıksa otomatikmen çizersin." demiştim bende Hobi'yi destekleyerek.
Daha sonra havadan sudan konuştuk. Tabii hâlâ onlara karşı mesafeliydim. Fazla açmamıştım kendimi. Hatta neredeyse hiç açmamıştım. Sadece Hoseok'a baktığımda gülümsüyordum ve diğer anlarda hep duygusuz bir ifadeyle duruyordum.
Diğer teneffüslerde de hep onlarla konuşmuştuk. Okuduğumuz bölümler karışıktı.
Hoseok ve ben mühendislik okuyorduk. Taehyung ile Jimin doktorluk, Namjoon öğretmenlik, Jungkook ise sanat okuyordu.
Hobi, Jungkook ve benim derslerimiz bitmişti. Normalde Hobi ve Jungkook diğerlerini bekleyip öyle giderlermiş. Ama Hobi benimle vakit geçirmek istediği için birlikte onun bildiği sahil kenarında bir kafeye gidiyorduk.
Zaten gezilecek fazla yer bilmiyordum. Genellikle evimizin yakınındaki parkta oturup resim çiziyor ya da sahile gelip amaçsızca müzik dinleyerek dolaşıyordum. Rahatlatıcı oluyordu benim için.
"Geldik. İşte bahsettiğim yer burası Suga." Başımı yukarı kaldırdığımda gördüğüm isim gülümsememe sebep olmuştu.
Hoseok buraya geldikçe beni hatırladığını ve orayı seveceğimi söylemişti yola çıkmadan önce. Hatırlaması normaldi çünkü kafenin ismi "Suga Cafe" idi. İçeri girdiğimizde daha çok şaşırdım.
Her yer beyaz siyah ya da mordu. Beyaz, siyah ve mor şeritleri olan duvarlar, siyah masalar, mor ve beyazlı sandalyeler, çalışanların siyah ve morlu kıyafetleri, mor peçetelikler, siyah zemin... Sadece mor, siyah ve beyaz...
Aslında buraya uyum sağlıyordum. Beyaz saçlarım, siyah pantolonum ve mor sweatshirtümle buranınmış gibi hissediyordum.
"Burası... Hobi burası çok güzel." Hayranlıkla etrafa bakıyordum. Fazlasıyla etkilenmiştim. Hatta daha önce hiç dışarıya çıkmamış bebeklerin dışarıya çıktığında baktığı gibi bakıyordum etrafa. Ben etrafa bakınırken bir masaya oturduk.
"Burası sadece ismiyle değil her şeyiyle seni hatırlatıyor Suga. Kimse renkler arasında seçim yapamazken senin seçtiğin mor ve beyaz renkleri..." Evet tüm melekler her rengi severken ben mor ve beyazı seçmiştim. Siyah ise buraya daha ayrı bir hava katmıştı. Sadece beyaz ve mor çok açık dururdu. Sevdiğim renkler değişmemişti. Sadece onlara ek olarak siyahı da sevmeye başlamıştım. Tam da şuanda hemde...
"Buranın sahibi çok güzel ayarlamış renkleri." Gülerek Hoseok'a döndüğümde o da bana gülerek bakıyordu.
"İltifatın için teşekkürler. Ama annem seçmedi renkleri." Söyledikleriyle şaşırmıştım. Ne yani burası annesinin miydi? Yani Bayan Jung'un.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Merhaba!
Nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Bir de... Yazdığım gibi bir kafe olsa güzel olmaz mıydı? Aklımda canlandı da yazarken... Öyle bir kafe olsa ben oradan asla çıkmazdım. Cidden çok güzel olurdu.
Hatta... Büyüyünce yapılacaklar listeme bunu ekleyeyim.
Açarım bir kafe, anlattığım gibi mor, beyaz ve siyah şeritli duvarlar, siyah masalar, masaların mor ve beyazlı sandalyeleri, mor peçetelikler, siyah zemin, siyah beyaz çizgili tuzluklar, çalışanlar için olan siyah ve morlu kıyafetler ve beyaz önlükleri...
En ince ayrıntısına kadar düşündüm şuan. Tavanın rengi beyaz, avizeler de siyah ve sade bir şey olacak. Bir dakika bunları bir yere yazacağım! Daha sonra pandamla konuşurum. Kesin çok sever bu fikri!
Geleceğimi kurdum ben! Pandam nasıl olsa iç mimar olmak istiyor (avukat olacakmış fikir değiştirdi). Beraber içeriyi düzeriz. Onun fikirlerine güvenirim. Ben de bir yandan kafeyi işletip diğer yandan da kitap yazarım. Oha hayal etmesi bile güzel!
Çok iyi yaaaaa
Neyse yeterli bu kadar konuştuğum vmclnnldkvk
Ama aklıma koydum bu fikri. Zaten bir yer işletmeyi isterim aslında (esnaf kızı olunca cjaöbfms). İyi olur. Yani sadece bir şeyler yazmam ve günlük uğraşım olur. Çok iyiiiiiiiiiiiii (arkadaşım Cutie_Elsa ile planlamasını bile yaptık hehehe)
DÜZENLENDİ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMÜŞ MELEKLER//SOPE//
FantasíaYoongi ve Hoseok cennete çok iyi anlaşan iki küçük melekti. Ama bir gün ikiside cennetten dünyaya, ayrı yerlere, düştüler. Yoongi, Min ailesinin; Hoseok, Jung ailesinin yanında büyüdü. Ama üniversitede tekrar karşılaşacaklarını kim bilebilirdi ki?