“Jimin sesin çok kötü geliyor,ne oldu?” diyen Jihyun’a “Dün biraz az yattım 3 saat falan,o yüzden biraz yorgunum Jihyun” dediğimde Jihyun uzun bir sessizliğe gömüldü. “Jihyun,şuan düşündüğün şeyi lütfen aklından çıkar” dediğimde Jihyun “Koskocaman gecede sadece 3 saat mı yatabildin Jungkook gerçekten bir hayvan-” diyen Jihyun’un sözünü keserek “Hey Jihyun! Sende annem gibi yüzüne kapatmamı istiyorsan konuşmaya devam edebilirsin” dedim.
Jihyun tripli bir şekilde onaylasada bir şey demedi. Jungkook beni katı bir şekilde uyardığı için kimseyede bir şey demiyordum. Buna ailemde dahildi,Jihyun ailem zorlarsa ağzından kaçırır diye onada söylememiştim.
Tek başıma sahilde yürümek için hazırlanıyordum. Siyah boğazlı kazağımı giymiştim,üstümde beyaz bir hırka vardı. Kendimi biraz toparlayıp çıkmak için kapıya yöneldim. Kapıyı açmamla Jin hyungu görmem bir olmuştu. “Selam Jimin” dediğindr kafamla selam verip kapıyı dış taraftan kilitledim. “Jin seni gerçekten bir zaman affedeceğim,lütfen çok uğraşma” dedim. O'nu tabikide affedecektim ama kırgınlığım geçmiyordu. Ona kırgınlığımı belli etmek istemiyordum çünkü Jin benim için önemli bir yere sahipti.
Yalan söylemezdim,malesef ona da artık güvenmiyordum. Buna rağmen o benim hala değerli bir arkadaşım,abimdi. Düşününce büyük olarak tek güvendiğim kişiydi. “Komik,kırgın olan sensin ama ben gerçekten paramparçayım.” dedi buruk bir sırıtışla “Belki de şundandır,benim güvenim harcandığı için kırgınım sense sadece pişmanlığı iliklerine kadar hissettiğin için paramparçasın” diyip anahtarları cebime koydum.
“Pişmalığım tabikide var ama artık dayanamıyorum Jimin,beni affettiğini gerçekten duymak istiyorum” dedi. Biraz kıkırdayarak “Sende birinci ağızdan duymadığın sürece affetiğime inanmıyorsun. Yaptığının farkındasın değil mi?” dedim. Gözlerini kaçırdığında kendimde cevabı bildiğimden sorgulamadım.
“Jin seni affediyorum ama...” diyip yorgun gözlerimi onun gözlerine dikerek “Ben unutana kadar karşıma çok çıkmamaya çalış olur mu? Her şeyin yalan olduğunu aklıma getiriyorsun.” dedim. Sadece kafasını salladı,diyecek bir şeyi yoktu “Zaten her şey bitti,şuanda Jeon ile evliyim. O kazandığı için artık bunların önemi yok,içini rahat tut olur mu?” diyip omzuna dokundum güven vermek açısından.
Jin’i de Jungkook'u da gerçekten seviyorum ama bazen sevmek yeterli olmuyordu.
Jin’e gülümseyerek yürümeye başladım. Ev ormanlık bir alanda olduğu için yolum biraz uzundu ama amacımda buydu zaten. Yürürken etrafıma bakmak istemiyordum direk ileriye bakıyordum. Etrafımda beni izleyen gözler gerçekten de korkutucuydu ama onlara tabikide korktuğumu belli etmeyecektim. Düğünde gördüğüm tanıdık yüzlere başımla selam verip gülümseyerek ormandan sonunda çıkmıştım.
Güçsüzdüm ama güçsüz görünmek istemiyordum,bu da beni çok yoruyordu. Hem ruhen hem bedenen.
Sahilde yürümeye başladığımda ekranın üzerinden Jungkook'un aradığını gördüğümde hemen yanıt vermiştim “Bir sorun mu var?” diye açmamla telefonu “Neredesin? Saat 3 gibi eve unuttuğum dosyalar için geldim ama yoktun.” dediğinde kol saatini kendime çevirdim. 16:00 ’dı saat yani ben çıktıktan iki-üç saat sonra gelmişti. Ben evden 1’de çıkmıştım,yolu uzatarak sahile gelmiştim. “Ah,ben tek başıma sahile gelmiştim. Bir dahaki sefere haber veririm aklımdan çıkmış.” dedim. “Tek başına mısın?” dediğinde onu onayladım. Bir kaç dakika sonrada telefonu kapattı.
Sahilde dolanırken bir kaç gördüğüm küçük çocuklarla kumdan kale yapıyorduk. Çocukların merakla beni izlemeleri ve yaptıklarımı yapmalarının tatlılığı ile mutlu oluyordum. Çocuklarla beraber kumla oynamaya devam ederken bir tane daha büyük el görmemle,el sahibine baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mellifluous +Jikook
Teen FictionÇok durusun Park Jimin,bense kirden gözükmeyen bir adamım. +tamamlandı