“Ama bugün bende sana ihanet yaşatacağım,gözlerinle ihaneti izleyeceksin” dediğinde ne olacak diye bakarken mutfaktan çıkan İrene ile şokla yerime çivilenmiştim.
İrene’yi görmek bile benim beynimde şimşeklerin çakmasına yetmişti.
Bir anda yüzündeki o alaycı ifade gitmiş ve yerine gerçekten de üzgün bir ifade gelmişti “Ama malesef ben ihanet edebilecek biri değilim,yüzüme öyle bakarsan lanet olsun ki sana ihanet edemem!” diye bağırıp masadaki tüm bardakları,şarabıda yere atmıştı. İrene'ye dönüp “İrene,siktir git” dediğinde İrene durup “Ama Jun-” dediğinde Jungkook'un ona bakması yeterli olmuştu,çantasını alıp topuklu ayakkabalarını vura vura çıkmıştı.
Daha ceketini çıkaramayan bense ne yapacağını şaşırmış ortada duruyordum. Jungkook ise kırılmamış bardağı ve yeni şarabı doldurup koltuğa oturmuştu. Ben ise ne yapacağımı şaşırdığım için dökülen şarabı temizliyordum,gerçekten böyle bir anda bunu mu yapıyordum?
Temizlemeyi bitirdiğimde “Bir anda yanıma geldi,bana onu sevdiğimi bile bile senle evlendiğim için sinirli olduğunu o yüzden gözünün döndüğünü söyledi.” dedim. “O kadar uzun zaman sadece bunu konuştuğunuza inanmalı mıyım?” dediğinde yutkundum ve gözlerine bir kaç saniye baktım. “Birde beni senden kurtarabileceğini hala mühürlenmediğimi bildiğini falan zırvaladı,tabikide onu hemen reddedip gidecektim ama ellerimi o kadar sıkıyordu ki karşı bir hamle yapamadım. Sadece istemediğimi söyledim” dediğimde elinde ki bardağı sıkması ile bardak tuzla buz olmuştu.
“Jungkook! İyi misin,bir dakika bekle” diyip üst kata çıktım. Kıyafetlerin arkasındaki yardım çantasını aldım,sıcak olduğu için hızlıca ceketi ve kazağı çıkarıp onun yerine salaş bir tişört giymiştim. Altımı değiştirmeye zamanım olmadığı için hızlıca aşağı inmiştim.
Kırıklar her yere yayıldığı için tekli koltuğundan kalkmamasını söylemiştim. Kırıkları topladıktan sonra yere oturup eline bakmıştım. Elinin bir çok yerinde büyük,küçük camlar batmıştı,ellerini sıktığı için bu yetmezmiş gibi daha daha içeri gömülmüşlerdi. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda sadece beni izlediğini gördüm. Yüzünde hiç bir ifade yoktu ama gözleri ile o kadar derin bakıyordu ki bu yüzden boğazımı temizleyip sadece eline baktım.
Elini temizlerken biraz daha bana yaklaştığını farkettim,bir şey olup olmadığını merak ettiğim için kafamı kaldırdığımda çok yakın olduğumuzu farkedip geri gideceğimde diğer elini belime yerleşti. Bir eli kucağımda diğer eli ise belimdeydi. Dudaklarıma değen nefesi ile nefesimi tutmaya çalışıyordum. Kalbimin yerinden çıkacak gibi atması beni daha çok strese sokuyordu çünkü Jungkook bir kurttu eğer kalp atışımı duyursa bundan daha rezil edici bir şey yoktu.
“Aslında sana olan nefretimi alevlendiren,ruh eşim olduğunu bilmemden kaynaklıydı. Çocukluğumdan beri biliyordum” dediğinde şok olmuştum. Şimdi düşününce her şey yerli yerine oturuyordu. Ruh eşinin babası,annesini öldürmüştü bundan dolayı ona ihanet ettiğimi düşünüyordu. O yüzden kötülüğümü isterken bile yanımda olmak istiyordu. O bunu istemese bile kurdu ona fısıldayıp duruyordu.
“Şuan bile seni mühürlemem için beni o kadar zorluyor ki” dedi ve dudaklarıma daha da yaklaştı sanki çok fazla boşluk varmış gibi. “Bunu ister miydin,izin verir miydin Jimin?” dediğinde sorusuna ne cevap vereceğimi bilemedim,zaten o'da cevabımı beklemeden dudaklarıma kapandı.
![](https://img.wattpad.com/cover/237603384-288-k685217.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mellifluous +Jikook
Teen FictionÇok durusun Park Jimin,bense kirden gözükmeyen bir adamım. +tamamlandı