"Herkesin her şeyi biliyor olması çok garip değil mi?" Alper'in sorusuna cevap bile veremeyecek kadar başka işlerim vardı şu an.
"Kimin yaydığı belli değil mi?" Deren'in cevabına karşı Alper sessiz kaldı.
Evet, Bartu'nun Kore'den iadesinin istendiğini ve doğal olarak Bartu'nun yaşadığı birçok şey tüm okulun dilindeydi. Kimin yaptığı da belliydi.
"Ben doğru olduğuna inanmıyorum nedense ya." Yan tarafımda konuşan kızların muhabbetini istemsizce dinlemeye başladım. Muhtemelen Bartu hakkında konuşuyorlardı.
"Doğru olmasa Alev şimdi çocuğun yanında olurdu herhalde." Dertli dertli iç çekti. Gerçekten kendilerine bu kadar dert etmeleri normal miydi?
Ayrılığımızın bu konuyla hiçbir alakası olmasa da zamanlama berbattı.
"Haklısın sanırım." diye onayladı diğer kız. Gerçekten duymadığımı falan mı düşünüyorlardı? Zira Deren ve Alper de durmuş kızları dinliyordu. "Kim bir katille devam etmek ister ki... bu yüzden ayrılmış olmalılar."
Son duyduğum cümleyle bir anda arkamı dönüp birkaç adımda yanlarına vardım. Şimdi ikisi de suspus olmuş beni izliyorlardı.
"İsminiz ne sizin?" İkisi de şaşkınlıkla bana baktıklarında gözlerimi devirdim. "İsminiz."
"Ayça."
"Sibel."
Başımı sallayıp onlara biraz daha yaklaştım. "Bartu'ya katil diyen hanginizdi?" Ses tonum yüksek değildi ama buz gibiydi. Koridordaki herkesin bakışlarını bize çevirdiğini görebiliyordum.
İkisi de birbirlerine baktıklarında bu kez sesimi yükselttim. "Cevap verin!"
"Ben." dedi Sibel olduğunu söyleyen kız, korkmuyormuş gibi çıkardığı sesiyle. Tatmin olmuş bir şekilde kafamı sallayıp bir anda ona doğru atıldım ve saçlarını elime dolayıp yüzünü kendime doğru yükselttim. "Bartu'ya katil dedin, öyle mi?"
Kız daha sonra takdir edeceğim bir şekilde canının acısına rağmen en ufak bir ses bile çıkarmazken başını salladı. "E-evet..."
Saçlarını daha sert bir şekilde asıldım. "Öldürürüm seni." Dişlerimin arasından konuşurken ne söylediğimi muhtemelen çok az kişi duymuştu. "Duydun mu? Öldürürüm."
Bu kez kızın gözleri acıdan kapanmak üzereyken kafasını salladı. "Ö-özür dilerim."
Kızı sertçe bıraktığımda Ayça arkadaşının koluna girip destek verdi hemen.
"Bir katilin sevgilisi değilim!" diye bağırdım herkes duysun diye, Ayça bana nefretle bakarken. Ben de ona aynı şekilde karşılık veriyordum.
"Ama konuşmaya devam ederseniz Bartu bir katilin sevgilisi olacak!"
***
neredesin?
amfideyiz çocuklarla
gönder, ben geliyorum
tamamdır
Telefonu cebime koyup Deren ve Alper'e durumu kısaca izah edip merdivenlere yöneldim. Ben yanından geçtikçe hakkımda konuşurken bir yandan da bana bakan geri zekalıların suratlarını merdivenin fayansına geçirmemek öyle zordu ki.
Nihayet amfiye geldiğimde bu kez ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. O ne durumdaydı? Benden bin beter olmalıydı. Benim ona bu kadar ihtiyacım varsa o kim bilir ne haldeydi. Her şeyi siktir etmek isteyen tarafım gururumu bir türlü susturamıyordu. Yine de onu bu durumla başbaşa bırakacak değildim.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde onun kapının karşısında beni beklediğini gördüm. Gözleri kızarmıştı. Anında benim de gözlerim dolarken öylece birbirimize bakmaya devam ettik.
Bu bakışmayı daha fazla uzatmayarak aramızdaki mesafeyi kapattım ve ona doğru yükselerek kollarımı boynuna sardım.
"Bartu..."
"Bebeğim..."
Sesinin titrediğini fark edince ondan ayrılıp çok da uzaklaşmadan yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Ağladı ağlayacak gibi duruyordu.
"Sen katil değilsin." diye fısıldadım dudaklarından öpmeden hemen önce. "Değilsin." Bir öpücük daha.
"Değilim." dedi o da inanmak ister gibi. Bu hali kaşlarımı çatmama neden oldu. "Bana inanıyorsun." dedi buruk bir şekilde gülümserken. "Kimse inanmıyor ama sen inanıyorsun... ve ben seni yine de kaybettim."
Bakışlarımı ondan çektim, ellerimi de. "Bunları konuşmayalım şimdi. Daha önemli konularımız var." Önünde durduğumuz masaya ikimiz de oturduğumuzda bir müddet sessiz kaldık.
Düşünecek çok fazla konumuz vardı.
"Sabah kavga etmişsin benim yüzümden." Önemsiz der gibi bir mimik yaptım. "Ağızlarının payını verdim sadece."
Başını sallayıp yeniden sessiz kaldığında bu kez ben sordum. "Ne kadar zamanımız var?"
"Üniversite sınavına kadar..." duraksadı. "zamanımız değil, benim zamanım var."
Kaşlarımı çattım. "Bu da ne demek?"
"Ne anladıysan o."
"Seni bırakacağımı düşünmedin sanırım Bartu." Burnundan sert bir nefes verip kafasını iki yana salladı. "Biz ayrıldık, Alev."
"Ayrıldığımızı söylemedim!"
"Söylemediysen ben söylüyorum. Ayrıldık." Bu kadar kolay bir şekilde söylemesiyle dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Ne?"
"Seni bunun içine sürüklemeyeceğim, tamam mı? Başından beri bir sonu olduğu belliydi ve işte o son da gelmiş oldu."
"Sen..." kanım donmuştu sanki. "Sen başından beri benden ayrılacak mıydın?"
Sertçe yutkunup bakışlarını benden çekti. "Hayatını mahvetmeyeceğim... bunu sana yapmayacağım Alev." Bakışları odağına yeniden beni aldı. "Ben bir mezarsam sen o mezarın üstüne dikilmiş çiçeksin... seni solduran ben olmayacağım."
"Beni böyle vazgeçirebileceğini mi sanıyorsun? Ölürüm de bırakmam seni." Oturduğum sandalyeden kalktım ve o hala sandalyesinde otururken masayla arasına geçip ona doğru eğildim. "Asla bırakmam."
"Alev..."
"Güzel bebeğim diyecektin..." Dudaklarında buruk bir gülümseme belirince biraz daha eğilip onu uzun uzun öptüm. "Sen ayrılabilirsin benden Bartu, ama ben ayrılmadım." Uzanıp bir kez daha öptüm. "Asla da ayrılmayacağım. Her 'bu kez bitti, daha da toplayamam' dediğin yerde hem seni, hem durumu toplayacağım." Bu kez o uzanıp beni öptü. "Senin kimsen ben olacağım."
Beni tekrar öpecekken hafifçe geri çekilip alaylı çıkarmaya çalıştığım ses tonuyla konuştum.
"Ama önce sen benim gönlümü alacaksın."
***
Alev queen misin acaba sen?
Selin'le hesaplaşmayı bir sonraki bölümü bırakabiliriz :d
Bye