"Ne olacak şimdi?" En son konuşmamızın üzerine ikimiz de sessizce düşünürken sonunda dayanamayıp sordum. "Elimizde hiçbir şey yok mu?"
Omuz silkti. "Elimizde çok fazla şey var. Öncelikle..." Duraksadığında bakışlarımı ona çevirdim. "O şerefsiz piç artık sadece bir avukat değil, başsavcı olmuş."
"Sikeyim." Sert bir nefes verip ayağa kalkıp amfinin içinde dolanmaya başladım. "Nasıl suçsuzluğunu ispatlayacak bir şey olmaz ya, nasıl!"
Hiçbir tepki vermeden beni izliyordu. "Ben bile kendimden şüphe duyuyorum artık..."
"Sakın." diye tısladım bir anda ona dönüp üzerine yürürken. "Sen hiçbir şey yapmadın, tamam mı? Sen kimseyi öldürmedin." Ağladı ağlayacaktım. Güldü alayla. "Nasıl bu kadar emin olabilirsin?"
Tekrar sert bir küfür savurup kendimi düşünmeye zorladım. "Aklıma hiçbir şey gelmiyor amına koyayım böyle işin." Hala tepkisizce olduğu yerde oturuyor olması sinirlerimi bozuyordu. "Seni o zaman tanımıyordum ki... yanında değildim bile." Ofladım. "Keşke o gün yanında olsaydım. Elimden o zaman bir şeyler gelirdi işte."
Ayağa kalkıp önümde dikildi ve beni kendine bakmaya zorladı. "Sakinleş bebeğim. Elinden hiçbir şey gelmezdi, tamam mı? Sakinleş." Yüzümü ellerinin arasından kurtarıp gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım ve dolu olan gözlerimden yaş akmamasını diledim. Ağlamak istemiyordum. "Gelirdi, tamam mı? Gelirdi! Gerekirse tüm suçu üstüme alır sahte deliller falan..."
Sözümü kesen şey dudaklarıydı.
Beni öpmesine izin vermeden kendimi geri çektim. "Sakın bir daha ben seni affedene kadar beni öpme!" Onu hala affetmemiştim. Ona güvenene kadar da affetmeyecektim. Ama şimdi onu yalnız bırakmak demek herkesin Bartu'nun katil olduğuna inandığımı düşünmesi demekti ve bu kadar derdinin arasında bir de bununla uğraşmasını istemiyordum.
"Tamam." diye mırıldandı ses tonundan kırgınlık akarken. Ben de kırgındım ve bu kırgınlık kolay kolay geçecek gibi değildi. "Yalnızca cehennemime gitmeden birkaç ay yanında kalmak istiyorum. Öpmesem de olur."
"Hiçbir yere tek başına gitmeyeceksin!"
"Sana, beni cehennemde aramanı söylemiştim... hatırladın mı?" Hiç unutmadım ki. "Artık beni nasıl bulacağını biliyorsun."
Başımı iki yana salladım. Alt dudağım titremeye başlamıştı bile. "Ne yaparsan yap seni yalnız göndermeyeceğim. Sen bensiz gidebilirsin ama seni illa ki bulurum." Omuzlarımı dikleştirdim. Ne kadar kararlı olduğumu görmesini istiyordum. "Bana zaman kaybettirirsin yalnızca."
Tam ağzını açıp itiraz edeceği sırada ona arkamı dönüp amfinin kapısına yürüdüm. "Kantine gidiyorum, geliyor musun?"
***
Kantine girmemizle zaten gergin olan bedenim daha da gerilmişti sanki. İkimiz de her zaman oturduğumuz masaya oturmuş, sessizce masayı izliyorduk; tüm kantin de bizi.
"Oturabilir miyiz?" Deren, Kaya, Alper ve Işıl'ın gelmesiyle moralim biraz olsun düzelirken başımı olumlu anlamda salladım. Bartu herhangi bir tepki vermemişti.
"Kaldırsana oğlum kafanı. "Alper'in sert sesiyle birlikte Bartu bakışlarını ona çevirdi. "Suçlu gibi oturma amına koyduğumun ortamında. Akbaba gibi lan bunların hepsi." Alper bakışlarını bana çevirirken bir an keyiflenir gibi oldu. "Benim fıstığım ağızlarının payını iyi verdi gerçi ama sen yine de ağızlarına laf verme."
Telefonumdaki saatime gergin bir bakış atıp bakışlarımı bu kez Deren'e çevirdiğimde gülümsedi. Bu her şey yolunda demekti sanırım. Alper bakışmamıza bıyık altından gülüp telefonunu çıkarıp kilidi açtı ve yalnızca bir tuşa dokunup masanın üstüne koydu.
Şov başladı.
Kantindeki kısa duvarın üstünde duran projeksiyon perdesi birkaç cızırtının ardından çalıştı ve bu birkaç saniye herkesin dikkatini oraya vermesine yetti. Bakışlarım bir anlık Bartu'ya kaydığında kaşlarını çatmış, herkes gibi ekrana kilitlendiğini gördüm.
Ekrana yansıyan kayıtta müdürün odası görünüyordu ama boştu. Birkaç dakika sonunda odaya önde okulumuzun müdürü Kemal ve Selin'in babası girdiğinde Selin'in de kantine girdiğini gördüm. Ama bakışlarımı onda da çok tutmadım.
Şovu kaçıramazdım.
"Anlaştığımız gibi o zaman Kemal. Selin'i sana emanet edebilirim."
"Söylemene gerek yok, benim de kızım sayılır." Bunun üstüne ikisi de iğrenç bir şekilde güldüğünde asıl kısma geldiğimizi hissederek daha da keyiflendim. Tüm kantin videoya kilitlenmişti, kimseden çıt çıkmıyordu.
"Sanem nasıl? Uğramıyor ne zamandır?" Kemal, Selin'in annesini sorduğunda Selin'in babası Faruk'un yüzünde oluşan sırıtma midemi bulandırdı. Bu sorunun cevabı normalde 'bilmiyorum' olmalıydı. Yıllar önce boşanmış iki insan birbiri hakkında çok bir şey bilmese de olurdu.
"Getiririm bir ara mekana."
Kantinde bir anda bir gürültü oluştu. Herkes bu cümleyi istediği yere çoktan çekmişti. Burası böyle bir yerdi. Piranaların kana susadığı gibi insanlar skandala susamış durumdaydı.
Bir skandalı ancak başka bir skandal unutturabilirdi.
Kendimi suçlu hissetmiyordum çünkü bunu başlatan oydu. Alper, yeterli mi der gibi bir mimik yaptığında hiçbir cevap vermedim. Yeterli değildi. O nasıl ki benim sevdiğim adama katil diye damgalıyor, mesajları yayıp ses kayıtlarını yayınlıyordu, benim de bu kadarına hakkım vardı değil mi?
"Oğlum en son çok fenaydı, yalnız. Fena geçtim üstünden."
"Kapatın şunu!" diye bağırdığını duydum tiz bir kız sesinin. Oralı bile olmadım. Video devam ediyordu ne de olsa.
"Takılalım bir ara üçümüz."
"Kapatın dedim!" diye bağırdı, bu kez ağlıyordu. Umurumda değildi, başına gelecek her şeyi hak etmişti.
"Takılırız tabii. Yapmadığımız şey sanki." İki adam tekrar mide bulandırıcı bir şekilde güldüğünde video bitti, ekran kapandı.
Bakışlarım Bartu'ya takıldığında dikkatli bir şekilde beni izlediğini gördüm. Bu işin benden çıktığını anlaması için ekstra bir çabaya ihtiyacı yoktu. Anlamıştı da zaten.
Yalnızca yaptığımı anlamasını istemiyordum, neden yaptığımı da anlasın istiyordum. Uğruna bana yalan söylediği kız yüzünden ayrı olduğumuz halde onun için yaptıklarımın farkına varsın istiyordum.
İnsanların onun hakkında konuşan ağzını nasıl kapatacağımı herkes bilsin istiyordum.
Bir skandalı ancak başka bir skandal unutturabilirdi.
***
Oy vermeden geçiş yapmak yasaktır.
Öpüldünüz. <3