19.Bölüm: Bir Hikaye Bir Gerçek

84 6 4
                                    

Ben tam dayaklığım, biliyorum.

Bu bölüm normalde uzun bir bölümün bir kısmı olduğundan normalden biraz kısa.

~19.Bölüm: Bir Hikaye Bir Gerçek~

Romanların Aksine Gerçek Hayatta Kurgu Hep Eksik Kalır - Bölüm 1

   İstenen hep zor olandır, ulaşılamayandır. İnsanın doğasında vardır bu. Yine de önüne bir seçenek sunuldu mu hep kolay olanı seçer. Kolay hep istenendir. O kurtlu bakladır, biz ise kör alıcısı. Kabul etmeli miydim saniyeler önce ne olursa kabul ederim dediklerimi. Neden her şeye balıklama atlıyorum ki sanki. Hem istesem söz geçirebilir miyim hissettiklerime. Böyle bir şey mümkün olsa bulmaz mıydı çaresine onca bilim adamı yıllar önce. Peki ya ben? Hep kolay olanı seçen, hep kaçan, bir türlü karar veremeyen ben ne yapmalı? Yapamam diye iki adım geri mi atmalı?

   Gözlerimi yavaşça kapattım ve derin bir soluk aldım. Sonra yavaşça açıp cevabımı verdim demek isterdim ama o zaman çok sıradan olurdum, kendime inanamaz ve şok geçirirdim herhalde. Hayır! Ben aldığım nefesi ayarlayamayıp öksürmeye başladım.

   -"Kolay olmadığını biliyorum istediğim şeyin ama onun yerine önce kendini öldürmeye çalışmana gerek yoktu. Zaten onun da daha dramatik yolları var. Gerçi bu da sadece senin yapabileceğin bir özgünlükte olurdu ama biz yine de bu işi çok sonraya erteleyelim. Örneğin..." Cümlesini bitirmesine izin vermeden  öksürüklerimden arda kalan elimle ağzını kapattım. Ölümle ilgili konuştuğunu duymak bir anda düşüncelerimi tekrar biraraya toplamama neden oldu. "Şimdi bunlardan konuşmayalım. Ben acıktım. Kantinden bir şeyler alıp geliyorum." diyerek odadan çıktım, kaçtım. Çok sonrayaymış. Neden sadece benimkiymiş?

   Odaya döndüğümde dakikalar önce havaya yer etmiş gibi duran ağır duman dağılmıştı. Hafif bir sohbetle ziyaret saatinin bitimine kadar hastanede durmayı planlarken acı kader yeniden benim tüm planlarımın çöpten başka bir şey olmadığını hatırlattı. Her hafta başı yapılan çalışma programları ya da yeni yıl kararları gibi benim planlarım da.

   -"Devamlı konuşmaktan kaçamayız, değil mi minik kurbağa?"

   Kafamı salladım. Kaçmak da yorucu bir yerde. Çünkü sonu yok. Ne yaparsan yap yüzleşmek zorundasın. Ne söylersem söyleyeyim bu konuşmayı yapmak zorundayız. Kaçarak harcanan zaman geri gelmeyecek en nihayetinde. Üstelik böyle bir durumda, şuan zaman belki de her şeyden değerli.

   Bu arada o bana minik kurbağa mı dedi? Minik kurbağa mı? O nereden çıktı şimdi? Kurbağa gibi sesler mi çıkarıyorum? Dilim mi uzun? Yoksa çok mu konuşuyorum? Bu kadar soru sorularımın cevabı oldu sanırım, susuyorum. Bir yerden hatırlıyorum sanki bunu. Daha önce de mi bana böyle seslenmişti yoksa? Öyle olsa hatırlardım ama. Yok, ben kesin dikkat etmemişimdir o söylediğinde. Ya da...

   Eve geldiğimde kimse “Oğlum sen mi geldin? diye sormadı. Hani sürpriz doğum günü partim? Arkadaşlarımı nereye sakladınız da kaç yıldır bulamadım? Ev sessiz olduğuna göre nereye gittiler ki demeye kalmadan dolabın üstündeki notu gördüm: “Babanın büyük amcasının oğlunun kuzeninin torunu olmuş, onu görmeye gidiyoruz. Yemeğin hazır, yemeyi unutma. Akşam eve gelmeyiz. Doğum günün kutlu olsun. Annen.” Bu kadar duygu ve akrabalık dolu not bana fazla. Alttaki not daha da ilginç: “Ben gece arkadaşımda kalacağım. Sana hediye alacaktım ama para harcamaya değmez.”

   Sevgiyle o kadar sıkı sarmalandım ki nefes alamıyorum! Bu kadarı fazla! Şu ana kadar aldığım tek kutlamanın dolaptan gelmesi beni üzmüş falan değil! Ağlamıyorum da! Çok mutluyum! Doğum günü ne ki zaten! Ah, kimi kandırıyorum ki? Yalnızlığım bile benden sıkılıp gitti. Ben olsam ben de sıkılırdım kendimden!

Kalbimin KanatlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin