2.Bölüm: Kaçtıkça Yakalanmak

443 28 7
                                    

Özür dilerimmm. Bu bölümü dün akşam yayınlayacağımı söylemiştim ama bazı titanlar nedeniyle dışarıda bekleyince eve geç geldim. Üstüne bir de o kadar zaman soğukta bekleyince (ya da ben ince giyindiğimden öyle geldi) buzlarımın çözülmesi gerekti. Okuyan  herkese teşekkürler. 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

   Bir baktım

   Bir daha baktım.

   Bunu yapabilmemin imkanı yok.

   Çok utanç verici.

   Ben karşımda duran ve ismini bilmediğim ama boy ölçmek için yapılmış olan "şey"e bakarken aklımdan geçen bunlardı. O sırada tüm grup arkadaşlarım ölçümlerini bitirmiş beni bekliyordu. Ben de bu işten nasıl paçayı yırtacağımı bulamadığımdan korka korka bir adım attım.

   En başa dönelim. Şahinleri kıskandıran uçuşumun ardından oldukça sıkıcı birkaç ders geçirmiş ve sıkıcı bir uygulama dersine girmiştim. Yapmam gereken normal birisi için oldukça kolay: Grup arkadaşlarımın boyunu ölçeceğim. Sorun şu ki bu alette birinin boyunu ölçmek için ölçüm yapılacak kişinin yaklaşık on-on beş santimetre yüksekliğindeki bir platforma çıkması, benim de -sözde- demir bir parçayı başına sabitlemem lazım. (multideki bahsettigim alet oluyor) Neden mi yapamıyorum? Acı bir gerçek ama benim boyum 157 cm iken karşımdaki kişinin boyu yaklaşık 180 cm (ölçemediğim için tam bilemiyorum). Buna bir de aletin yüksekliğini eklersek benim ulaşmam gereken yükseklik neredeyse iki metre. Tekrar ediyorum. İMKANSIZ! Bir taburenin üstüne çıkıp kendimi rezil edemeyeceğime göre (daha fazla en azından) ben pas geçiyorum. Zaten hoca da anlamış olmalı halimi ki bıyık altından sırıtıyor.

   Peki bu çocuk niye boy ölçmeye çalışıyor? Çünkü hangi akla hizmet bilmediği bir şekilde gitti ve tıp okumaya başladı. Şu an birinci sınıf öğrencisi ve klinik uygulama dersinde. Kendinden neden başkasıymış gibi bahsettiğini o da bilmiyor.

   Tüm olanlardan sonra haftalık rezil olma kapasitemi doldurduğumu düşünerek eve gitmek üzere yola çıktım. Bir kaç teyze tarafından itilip bir iki kaza tehlikesi atlattıktan sonra da ev ulaştım. (yn: bu benim günlük hayat rutinim. öbür dünyayı bi görüp gelmeden rahat olamıyorum galiba :S) Saate baktım dört. İyi diyip oturdum dersin başına. İstediğimden değil ama bir tür sorumluluk. Siz de doktorunuzun ehil olmasını istersiniz değil mi? Bir nevi "tuvaleti nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak" durumu yani benimkisi.

   Sabah beni uyandıran iğrenç bir ses oldu. Kardeşim odamın kapısını açarken nasıl becerdiyde öyle bir gıcırdatmıştı ki şehir uyanmıştır. Bir dakika ben niye yatağımda değilim? Ders çalışırken uyuklamış olmalıyım. Yüzüme uzun uzun bakınca uyku sersemliğiyle "huaa??" gibi zekice bir tepki verdim. Neyse ki o benim bu hallerime alışkın olduğundan anladı.

   -Bu sabah dersin yok muydu senin? Niye hala evdesin?

   Sabah? Ders? Ev? Bu üç kelimenin öznesi ben olduğuma göre yeni bir soru: Saat?

  Saate bakmamla gece yatağım muamelesi yaptığım sandalyemden fırlamam bir oldu. Şimdi yapılacaklara sırayla bakalım..

   Yüz?   Yıkandı!    Kıyafet?   Üstümle uyumuşum!    Saç?   Zaten şekle girmiyor!    Defter?   Buldum!    Gözlük?   Eh çalışırken uyuyakaldığımdan o da gözümde!

    Vay canına yılın rekorunu kırdım.

    Hazır olduğuma göre evden çıkabilirim diyip fırladım. Koştura koştura durağa vardığımda daha vaktimin olduğunu fark edip bir iki sevinç dansı yaptım. Yaptım ama sevincim sadece metroya binene kadar sürdü. Metroya binmemle onu hatırlamam bir oldu.

   Bugün dünden farklı. Etraf boş değil. Her tarafta insanlar var. Tuhaftır bu daha da yalnız hissetmeme, onu daha çok istememe neden oluyor. Hiçbir şey dünkü gibi değil. Araç arızalanmadı mesela. Gözlerim kimseye takılmadı. Kimse bana bakmadı, beni görmedi. Yine eski dünyama dönmüştüm işte. Her şeye kalın bir sis perdesinin ardından bakıyormuşum gibi. Her şey bana uzak, her şey sahte. Ama bu sefer ben farklıyım sanki. Aklımda hep o var. Kalbimde de. Aklı dolu olunca insanın yalnızlık daha çok koyuyor. Yolumu kaybediyorum. Bir kez yıkılınca kendimizi sakladığımız duvarlar bir daha yapılamıyor. Neden? Bir daha görmeyeceğim birini bu kadar düşünmek neden? Böyle hissetmek? İstemek? Neden hep kendi hayalime yakalanıyorum? Beni en çok üzen yine onlar değil mi? O kadar gerçekçiler ki! Gerçek olabilirmiş gibi! Kulaklarıma dolan sözler sanki benim için seçilmiş gibiydi.

Alone in a world

With millions of souls

Walking in circles

   Okula varınca önce üstümdeki bu melankolik havayı dağıtmak için kafamı sağa sola salladım ve derse yetişmek için koşmaya başladım. Ben de isterdim önlüğü çekip havalı bir şekilde hastaneye girmeyi ama elimizde derse geç kalmış bir ben var. Zaten ders de hastanede değil.

   Amfiye girince genelde tercihim olan yerler dolu olduğundan mecburen arkalarda bir yere oturdum. Dersi dinlemekle yarım bıraktığım uykuma dönmek arasında bocalarken tüm sınıfın güldüğü şeye bakmaya karar verdim. Gerçekten mi? Bu proferörlere ne içiriyorlar acaba? Karşımda çeşitli kostümler giymiş hücre şekilleri var! Neden? Ne alaka? Sanırım dersi dinlemediğimden ceza olarak bu soruların cevabını asla alamayacağım. Birisine sormak mı? Eğer rastgele birileriyle konuşacak cesaretim olsaydı ilk önce O'nunla konuşurdum. Adını sorardım, belki de nelerden hoşlandığını. Kaç çocuğumuz olacağından bahsederdik sonra. Ah, ne? Konu O'na nasıl geldi? Bugün zaten her şey beni ona çekiyor. Dün sanırım ilk gün şokundan fazla aklıma gelmemişti. Bundan vazgeçmeliyim. Sürekli ona düşünmek beni en fazla şizofren falan yapar.

   Böylece sıkıcı bir gün sonunda yine metrodayız. Ömrümü çürütüyorum burda! Bu sefer binerken tüm kararlılığımla onu düşünmemeye çalışıyordum. İşe yaradığı söylenemez gerçi. Eğer birisine filleri düşünme derseniz ne yapar? Filleri düşünür. Üstelik dünkü kızılla aynı araçta olmamız da pek bir işe yaramıyor.

~O bana mı bakıyor?

~Yok canım bana öyle gelmiştir.

~Peki niye kıs kıs gülüyor?

~Ne gülmesi ya kes saçmalamayı.

~Ama şimdi açık açık gülüyor!!!

~Aklına komik bir şey gelmiştir.

   Fesat yanımla fazla saf yanım böyle tartışırken ineceğim durağa gelmiştik. Hmm... Demek ki benden sonra iniyor. Hadi bakalım Mosby Boys göster kendini.

   Eve girip her zamanki çalışmamı yapmak bugün için imkansız gibi görünüyor. Zira iki saatte sadece bir sayfa çalışabildim. Çalışmak benim rahatlama yöntemimdir halbuki. En son bu böyle olmaz deyip çektim üstüme montumu yürüyüşe çıktım. Biraz hava iyi gelir demiştim ama tüm bu zaman boyunca O'nu düşünmek rahatlamak yerine daha stres yapmama neden olmuştu. Bu kadar stres beni hasta yapar. (yn: Fazla stres vücuttaki C vitamini depolarının boşalmasına ve dolayısıyla bağışıklığın zayıflamasına neden olur. Bu da daha kolay hastalanmak demektir.) Unutmam gerek. Olmuyor. Unutmalıyım. Yapamıyorum. Böyle böyle düşünerek yürürken saatin çok geç olduğunu fark edip eve döndüm. Biraz daha durup sabahlasam da olurmuş.

   Uyurum diye kendimi yatağa attım ama mümkün mü? Aklım, fikrim, her yanım bir çift göz tarafından zapt edilmiş durumda. Dön babam dön. Sanırım bu böyle olmayacak. Kaçamıyorum. Her adımımda beni daha kolay yakalıyor, daha sıkı tutuyor. Madem unutamıyorum tanışmak için bir yol bulmalıyım. Peki nasıl?

  Bir posta da nasıllarım üzerinde düşündükten sonra aklıma gelen fikirle yüzüme bir gülümseme yayıldı.Kendimi uykunun kollarına bıraktığımda güneş çoktan ufukta yükselmiş, o tatlı kırmızı-mor rengi yerini ferah bir maviye bırakmıştı.

Kalbimin KanatlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin