17.Bölüm: Anlat

49 6 2
                                    

   Merhaba! Ben ileri derecede geç yazar, evet sonunda yeni bölümü yayınlayabildim. Tüm bu yokluğum için basit bir açıklamam var: Tıp beni fena vurdu. Başımı kaşıyacak vakti bulamadığımdan defterimde hazır bölümü blgisayara geçemedim ve sizi de beklettim. Affedin beni. Bu bölümü (kaçıncı oldu bilmiyorum ama seviyorum) sitemkar mesajlarıyla beni mutlu eden SevgiKaranlk'a gelsin. Yeni gördüm, bilsem daha önce yazmaya çalışırdım (ve başarısız olurdum muhtemelen) Bu bölüm biraz özel oldu çünkü ilk defa bir karakterin adı hikayede yer aldığı ilk bölümde var. İsimler konusunda normalde biraz kararsızım ama bu kadar uzun zaman geçince o iş de hallolmuş oldu. Bu arada doktor ablamızın hala bir adı yok, yardım edecek var  mı? :( Bölümde geçen şarkıyı ben çevirdim, bir hatam varsa söylerseniz sevinirim bu nedenle. (Sonra aradan uzun zaman geçince hangi şarkı olduğunu unuttum ve tekrar İngilizce'ye çevirip hatırlamaya çalıştım o ayrı mesele.) Son olarak tıbbi terimler biraz fazla olmuş olabilir. Kusuruma bakmayın. Merak eden sorabilir, elimden geldiğince açıklarım. Uzun süre ortalarda olmayınca uzun yazdım sanırım. Sustum :)

   İlk soru: Güneşin bile uyanmadığı bir saatte benim dışarıda ne işim var? Yanıt: Güzel okulumuz sabahın altısına ders koymak istediği için. Bu sayede ben de 'Neden ben? Neden her zaman ben?' diyerek dolaşıyorum sokaklarda. Bir umut belki birilerini benimle beraber bu uykusuzluğa sürüklerim. Evet, okulun ilk günü. Yeni bir yıl... Bu sene bir şekilde korkmuyorum yeniden, gelecekten, geleceklerden. Geç belki ama yeni topraklarım var hayatta. Sığınaklarım, yaşantılarım. Rıhtıma bağlı değilim ama korkutmuyor fırtınalar beni, atlattığım diğer fırtınalardan sonra. Düşünmüyor da değilim tüm bunlar boş vermişlik mi diye. Ayağıma takılmayışı bundan mı taşların? Aydınlanmayan gün mü beni daraltan?

   Yanımdan hızla geçiyor ışıklar, ben yavaşlamışım. Yolculukların böyle bir etkisi var bende, ister uzun olsun ister kısa. Gerçeklikten uzak dünyama savuruyor beni her zamankinden fazla. Beni benden alıyor yanıp sönen ışıklar, kaybolan gölgeler. Yavaşça geçiyor yanımdan günler, yanıp sönen ışıklara inat. Her biri bir iz bırakıyor en derinimde.

   Tüm bu çalkantıların beni getirdiği en son noktadayım şimdi: Bir eritrositin dramı. Gözlerimdeki yaşları durduramadı üstüme çullanan bakışlar. Kürsüde bir profesör ve sözleri... Ben ve uçuşan düşüncelerim... İnsanın ruh hali sanırım ona hayatı anlatan. Pek çok kişinin basit bir ders dediği şeyler bu nedenle dokunuyor bana. "Üstüne uygulanan stres, oksidatif basınç ve kendi çapından küçük damarlardan geçerken karşılaştığı basınç eritrosit ömrünün kısa olma nedenlerindendir." Stres, baskılar, beklentiler... Bizim başkalarına uyguladığımız baskılar, hayat tek başına yeterli bir iş çıkaramıyormuş gibi. Ve en sonunda sığmıyoruz, sığamıyoruz. Kalıplar dar bize sunulan, ufuklarımız geniş. Dönüp dolaşıp yine aynı küçük mağaraya sıkışıyoruz. Şeklimizi kaybediyoruz, inandıklarımızı, hayallerimizi. Adım adım ölüyoruz; kimse görmeden, kimse fark etmeden.

   Yoğun zaman, iş insanları oyalar diyorlar, yorduğundan bedeni. Şimdi bedenimin yorgunluğunun zihnimi ele geçirmesi için neler vermezdim. Ne kadar çabalarsam çabalayayım olmuyor, boğuluyorum düşüncelerimde. Bazen zaman hızla akıyor ve günler geçiyor, bazen de aynı dakikada kalıyorum yıllarca. Avucumda bir parça kum, savruluyor etrafa. Ne yaparsam yapayım tek bir şey ele geçirmiş düşüncelerimi, bedenimi. Gülmeyin bana, acımayın. Çaresizliğim özleminden. Çaresizliğim düş kırıklığımdan. Çaresizliğim kızgınlığımdan. Çaresizliğim pişmanlığımdan. Çaresizliğim geç kalmışlığımdan. İçimde çınlayan çığlıklarımdan, yaralarımdan, eski korkularımdan, yalnızlıktan, umutsuzluğumdan,  yorulmaktan...  

   Aradan geçen saatler, günler, haftalar silmiyor hatıraları. Özlüyorum en derinden. Bilmemek yoruyor. Kendini başka şeylere adamak işe yaramıyor. Denedim, kan alma pratiğinde kullandığımız mankenin koluna sorun ya da dikiş attığım yastıklara. Ezberlediğim sayfalar şahidim, işe yaramıyor. Özlüyorum. Yüz üstü uzanmış dinlemekten çok hissediyorum kulaklarımda inatla dönüp duran sözleri.

Kalbimin KanatlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin