Bölüm 2

750 62 8
                                    

"Gözümüzün önünde olan insanları göremeyiz çoğu zaman. Oysaki gönül gözü ile bakmayı bilseydik kötülüklerin bile altında yatan iyiliklere gebe olduğunu görebilirdik."

🌼🌼

"Tembel, iki gıdımlık bir beynim var. Onu da bu olayı düşünerek yakamam. Sen şu yanındaki süslü Kızıl'a sor."

"Vallahi ben bugün beynimi evde unutmuşum Yogi'ciğim. O yüzden benden de pas, Tembel."
Verilen cevaplara kahkaha atarken arkadaşlarım da bana ayak uydurmuşlardı. Koridorun ortasında mal gibi anırırken, gelen geçen bize 'Sabah sabah ne çektiniz gerzekler?' bakışları atıyordu.

"O değil de kim bu çocuk? Ben ilk defa görüyorum, acaba yeni mi geldi okula?" diyerek ikiz dingillerime döndüm. Onlar da birbirleriyle kısa bir süre bakışarak bana döndüklerinde ilk cevap veren Sevgi olmuştu.

"Tembelim ben de ilk defa şimdi gördüm. Sen daha önce gördün mü, Ferhat?"

"Yok be Kızıl'ım. Görmedim ama zeki çocukmuş. Baksanıza, A sınıfına girdiğine göre."

"O zaman bizlik bir mevzu da yok. Hadi sınıfımıza gidelim," diyerek koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım. Resmen A sınıfı dedi. O da yetmedi, bir de zeki dedi.

Ay ürperdim bir an.

Ders çalışmak bana çok uzak bir kavramdı. Ben hayatımın en güzel yıllarını, en muhteşem yaşımı ders çalışmak için heba edemezdim, arkadaşım. Zaten sülalem rahat, annemin de bir kafesi vardı. Liseden mezun olduktan sonra orada çalışacaktım. Zaten evin tek çocuğu olduğum için kafe otomatik olarak bana kalacaktı. Eh, tek veliaht olunca. Gören de milyarlar, trilyonlar kalıyor sanacak, veliaht falan deyince. Ay bak, benim akıl yine darmaduman oldu.

Sınıfa girdiğimde göğsüm kabardı, içimi bir gurur kapladı ki sormayın gitsin! İşte benim harika, biricik tembel sınıfım! Size hemen gördüklerimi anlatayım.

En arka sıradakiler ayaklarını masanın üzerine koyarak yayılmış, arkadaşlarıyla konuşuyorlardı.
Orta sıralar genel olarak dörtlü gruplar halinde birbirlerine telefonlarını uzatarak bir şeyler gösteriyorlardı. En ön sıradakiler ise çoktan horlamaya başlamışlardı bile. İşte görmek istediğim tek manzara! Tembellerle dolu kocaman bir sınıf. Dersten nefret eden bir insan başka ne isterdi ki!

Hiç hızlanmadan yavaş adımlarla en arka cam kenarına geçerek kuruldum. Cam kenarı önemlidir. Derste sıkıldın mı? İzle dışarıyı. Ağaçları, çiçekleri, kuşları falan filan işte. Üstelik benim cam, okulun arka kısmındaki otoparka bakıyordu. Genelde okulun tüm kavgaları ders esnasında bu otoparkta olduğu için güzel dedikodular elde edebiliyordum. Sıraya oturmamın hemen ardından yanıma Sevgi oturarak bacak bacak üstüne atmıştı.

"Ya arkadaş gene mi aynı muhabbet! Ama yeter artık!" diyerek hemen önümdeki sıraya oturmaya, daha doğrusu o cüssesiyle sığmaya çalışan Ferhat'ı görünce gülmeye başladık. Sınıftakiler de gülmek isteseler de Ferhat'tan çekindikleri, daha doğrusu cüssesinden korktukları için hemen önlerine dönerek tepki vermemişlerdi. Oysaki gülseler Ferhat onlara kızmak yerine, kendine gülmeye başlardı. Kahrolası ön yargılar. Sırf cüssesinden dolayı Ferhat'a yanaşmıyorlardı. Olsun, biz bize yeteriz.

"Yogim, annem, kuzum... Sen sığamadın mı sıraya," diyerek Ferhat'ın saçlarını okşadığımda, o da hemen bana doğru dönerek sırnaşmaya başlamıştı. Allahım şeker gibi çocuk, nasıl korkulur bundan?

"Sığamadım Tembel'im. Sev beni, ilgi göster bana," diyerek yanağını avuç içime sürtmesiyle kıkırdadım. Hemen ardından sınıfa giren hoca üzerine, çocuğun yanağına hafifçe vurarak önüne dönmesini sağladım. Daha sonra da kafamı sıraya koyarak kulaklığımı taktım. Anıl Piyancı'dan bir rap parçası açtığımda kendime engel olamadan kafamı hafifçe salladım. Hip hop ve rap tarzını seviyordum.

Çalışkan Çocuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin