Bölüm 1

970 62 20
                                    

"Hayat, gördüğümüzü sandıklarımız ve görmeye tenezzül bile etmediğimiz olaylar arasında geçip gidiyor..."
🌺

"Evet arkadaşlar. Yeni eğitim-öğretim yılımız hepimize hayırlı uğurlu olsun," diyerek konuşmaya devam eden müdür ile çevreme bakındım. Okulun ilk günü, tipik müdür konuşması yapılırken herkes ayrı bir kafadaydı. Kademe kademe sayarsam sırasıyla sıfatlar şöyle olurdu herhalde.

- Dokuzuncu Sınıflar; Yeni Gelin Adayları

Yeni gelin gibi ürkek bir şekilde etrafa 'Nereye geldim lan ben?' bakışları atan yeni gelin adaylarımızın kimisi tanışırken, kimisi müdürü dinlemeye çalışıyordu. Bazı kızlar ise çoktan üst kademedeki erkekleri süzerek sevgili kategorisine göre sıralamaya başlamışlardı bile.

- Onuncu Sınıflar; Görümce Adayları

Çömezlikten kurtularak görümceliğe adım atan bu kademe ise yeni gelin adaylarımıza tepeden bakışlar atmakla kalmıyor, aynı zamanda onlara çömez diyerek laf da atmaya çalışıyorlardı. Gözleri yeni gelin adaylarımızda olsa da kulakları müdürdeydi. Bu iki kademe ölümüne düşman olmakla birlikte tüm sene bizi eğlendireceklerdi. Hepimiz biliyoruz ki onuncu sınıflar mutlaka dokuzuncu sınıflara eşek şakaları yaparlardı.

- On Birinci Sınıflar; Kaynana Adayları

Yeni gelin ve görümce adaylarına 'Ne yapıyorsunuz lan tipini biplediklerim?' bakışları atarak ahkâm kesen bu kademenin gözleri ve kulakları genelde müdürde değil kendi müdür yardımcılarındaydı.

- Ve son olarak biz, On İkinci Sınıflar; Koğuş Ağaları

Bizim kademe ise resmen 'Saldım çayıra mevlam kayıra' havalarındaydı. Etraftaki olaylardan bihaber kendi aralarında konuşan bu kademe, arada bir müdüre 'Bir susmadın be. Sadede gel de paranı iste otur yerine' bakışları atarak adamcağızla uğraşmaktan da geri kalmıyordu. Kademenin yarısından fazlasının aklında oluşmaya başlayan tilkileri görebiliyordum çünkü o tilkiler benim kafamda da fink atıyordu.

Son sınıf.

Bir nevi misafir olarak görülen bizler, gitmeden önce her yaramazlığı yapmaya hazırdık ki ismini bilmediğim ama simasını tanıdığım bir çocuk dikildiği yerden müdüre bağırırken benim bu dediklerimi de desteklemiş oldu. Nasılsa son sınıfız, kim uğraşıp da atacak bizi okuldan, değil mi?

"Hocam! Hani siz şimdi dediniz ya bize misafirsiniz artık diye."

"Evet yavrum, dedim."

"Hah işte hocam! Ne güzel dediniz ya. Eh, madem misafiriz. Misafir ayakta tutulur mu, hocam? Hadi artık sınıflara geçsek de otursak," diyerek sırıtan çocuğu desteklemek için, ben de dahil olmak üzere tüm koğuş ağaları alkışlamıştı.

"Susun! Susun! Oldu yavrucuğum kahve de getirelim mi? Nasıl olsun kahven?"

"Orta şekerli fena olmaz, hocam."

"Terbiyesize bak! İlk günden böyle salarsanız kendinizi, dönemin sonuna kadar çok işimiz var sizinle! Bir de son sınıf olacaksınız! Ağabey, ablasınız siz! Örnek olmalısınız diğer arkadaşlarınıza. Bu yıl sizin için özellikle uyardım öğretmenlerinizi. Önünüzde önemli bir sınav var! Haylazlık, sululuk, hele de sevgililik yasak size! Oturup adam gibi ders çalışacaksınız!" diyerek bağıran müdüre diktim gözlerimi. Adam resmen kırmızı biber gibi kızardı!

"Kankisi!" derken kolunu omzuma atan ve beni sarsan Ferhat'a dönerek sinirle cevap verdim.

"Ulan, sabah kahvaltısında iki ayı, bir boğa, yarım da gergedan yemiş gibi cüssen var. Sen ne hakla benim gibi minnoş bir insanı böyle sarsabilirsin!"

Çalışkan Çocuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin