Yaz tatilinin başlamasıyla kendini gösteren yağmur içimin ürpermesine sebep oldu. Gerçekten şiddetliydi, anneme bakarak gülümsedim ve elini tuttum.
"Bir şans daha verecek misin?"
Kafasını olumlu manada salladı.
"Onu hep sevdim, hâlâ da seviyorum Hannah. Yalnızca bu yüzden bile onlarca şansı hak ediyor."
"Sanırım seni hiçbir zaman anlamayacağım."
"Bir gün sen de seversen anlarsın. Sana çok büyük bir hata yaptığında, gerçekten düşüncesizce kalbini kırdığında affetmeyi öğrenirsin."
"Sen affetsen de ben onu hiçbir zaman affetmeyeceğim."
"Biliyorum buna kızıyorsun ama lütfen yalnızca benim için sabret. En azından azıcık da olsa mutlu bir aile olmayı başaralım olur mu tatlım?"
Gözlerimi anneminkilere odakladığımda ne kadar umutlu olduğunu anlamıştım. Gerçekten mutlu olmayı hak ediyordu ve eğer babam onu mutlu edecekse ben her şeye katlanırdım. Çünkü o benim için bunu her zaman yapıyordu.
Başımı salladım ve akmak için bekleyen göz yaşlarımı elimle sildim. Yanıma aldığım kırmızı şemsiyeyi anneme uzatarak geniş yolda yürümeye başladım. Yağmur damlaları yüzüme ve saçlarıma temas ederken tüm gerginliğim, endişem de onlarla birlikte akıp gidiyordu sanki. Biraz sonra geriye doğru döndüğümde cisimlenen birkaç kişiyi gördüm. İkisi tekrardan gitmiş fakat biri annemin karşısında dikilip kalmıştı. O an anladım kim olduğunu...
***
10 yıl önce
Prewett malikanesinde yine sıradan bir geceydi. Küçük Hannah yatağının üzerinde oturmuş, annesinin ona verdiği hikâye kitabını inceliyordu. Annesinin ona söylediklerine göre kitabın ismi Ozan Beedle'ın hikayeleriydi. Hannah yüksek bir şekilde gelen dış kapı sesiyle korktu ve kitabını masasının üzerine bırakarak parmak uçlarından destekle kapısını araladı. Gür sesi duyunca derin bir nefes aldı ve az sonra olacakları beklemeye başladı.
Hep böyle oluyordu, ne zaman babası eve gelse (ki son zamanlarda erken geldiği bir gün yoktu, hatta günler sürebiliyordu) annesi ve babası kavga ederdi. Kendisine bakan oyuncak ayı Tibbles'ı görünce yerinde duramadı ve en sevdiği oyuncağını kucağına alarak kulağını kapıya dayadı.
"Yeter artık John! Benden ne saklıyorsan derhal anlatıyorsun."
"Çok yorgunum Mathilda, lütfen bugün başımı ağrıtma."
"Seni artık tanıyamıyorum bile. Benim evlendiğim adam nerede? Artık dayanamıyorum anlamıyor musun?"
Hannah gelen seslerle kafasını dışarı çıkararak koridora bir bakış attı. Neyse ki ebeveynleri onu fark edemeyecek kadar meşguldü.
"Neler olduğunu bilmek mi istiyorsun? Peki o zaman."
John Prewett ceketinden kurtularak kolunu karısına doğru uzattı ve almaktan gurur duyduğu yara izini gösterdi.
"Eninde sonunda olacaktı. Her ne kadar Hogwarts yıllarında bunu engellesen de bunun olacağını sen de biliyordun."
"Aman tanrım."
Mathilda elini ağzına doğru götürerek öğrendiklerinin bir an için şaka olmasını diledi ama kocasının yüzündeki ifade böyle bir şeyin olmadığının kanıtıydı.
"Nasıl yaptın bunu? Senin bir kızın var ve henüz yolda olan bir çocuğun daha. Nasıl böyle bir sorumsuzluk yapabildin!"
John'un yüzündeki ifade yumuşadı ve karısının karnına doğru gitti.
"Biliyorum ve onlar için sana minnettarım. İkisini de her şeyden çok seviyorum, işte bu yüzden onlara daha iyi bir dünya vermek istiyorum. O çok güçlü ve mükemmel Mathilda, göreceksin önünde sonunda biz kazanacağız. Asıl karşısında yer alırsak canımız tehlikeye girer."
Hannah'ın annesi göz yaşları ve hıçkırıklara boğulurken Hannah gidip ona sarılmak istedi. Ama şu an doğru zaman olmadığını anlamıştı, onu görünce içi yanıyordu sanki. O da sessizce ağlamaya başladı ve Mr. Tibbles'a sıkı sıkı sarıldı.
"Anlamıyorsun. Ölüm yiyenlerin ne kadar canice ve tehlikeli bir şekilde iş yaptığını bilmiyorsun."
"Biliyorum canım, çünkü artık ben de onlardan biriyim. Sen ister inan ister inanma."
"Peki bir gün şu kapıdan seherbazlar gelip seni götürse ne yapacaksın? Ben ne yapacağım? Hannah ne yapacak? Peki bebeğimiz?"
"Böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceğim."
Mathilda kumral saçlarını arkasına doğru attı ve hızlıca bir ileri bir geri gitmeye başladı. Karnındaki sızı artarken endişesi hiç bitmiyordu.
"Anlamıyorsun."
John gözlerini bir anlık sinirle kapadı ve güzel karısına bakarak elini uzattı.
"Hadi gel yatalım artık."
Genç kadın aniden durdu ve gözlerini ona odakladı. O koridoru terk edip kızının yanına giderken orada yalnızca John ve kadının sesi kalmıştı.
"Sana yazıklar olsun."
*******
Aradan birkaç ay geçmişti fakat Mathilda hâlâ endişelerinin önüne geçememişti. Kocası nasıl böyle bir işe kalkışmıştı bir türlü aklı almıyordu. Hogwarts yıllarında safkan takıntısıyla çoğu arkadaşı Voldemort'a katılmış fakat o sırf bu yüzden yapılan kanlı işlere asla katılmayacağına yemin etmişti.
Mathilda iyice büyüyen karnının üstündeki elini geri çekti ve yemeğine devam etti. Ardından ise kocasına baktı, Hannah ile oyun oynuyordu. Bir an için o da gülümsedi, onun ne kadar iyi bir kalbi olduğunu herkesten daha iyi biliyordu. Ama son zamanlarda yaptıkları kesinlikle tanıdığı adamı yansıtmıyordu.
Dışarıdan gelen sesler ve kapının sert bir şekilde açılmasıyla Mathilda ayağa kalkmaya çalıştı fakat kocası ondan hızlı davrandı. John geniş koridora çıktı ve kapıyı açtı. Gelen seherbazlardı...
"John Prewett, işlediğiniz suç sebebiyle bizimle geliyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Look at the sky| R.A.B.
Fanfictionİkimiz de ölümün çat kapı geleceğinden habersizdik... "If I die, just look at the sky and say goodbye..." Regulus Arcturus Black.