Gidip Regulus'un yanına oturdum.
"Nasılsın?"
"Hiç sorma."
Elini saçlarının arasından geçirdikten sonra başını koltuğun arka kısmına yasladı.
"Sirius eve geldi."
Bunu söylemesiyle öyle şaşırmıştım ki bir an algılayamadım.
"Sizin Sirius, bildiğimiz Sirius, şu egonun vücut bulmuş hâli olan Sirius geri mi döndü?"
"Hayır. Onun için önemli bir eşyayı unuttuğunu söyledi."
"Walburga teyze onu hayatta eve almaz."
"Geceleyin gizlice girmeye çalıştı, annemlerin haberi yok. Yalnızca ben gördüm."
"Ne yaptın peki?"
"Hiçbir şey. Yalnızca izin verdim."
Omuzlarını silkip bana gülümsedi. Konuşmak için ağzımı açmıştı ki bir şey hatırlamış gibi arkasından bir paket çıkardı.
"Bunu görünce aklıma sen geldin."
Heyecanla paketi iki avcumun içine aldım ve açmaya başladım. Az sonra elime geçen şeyse gerçekten hoşuma gitmişti. Bu bir cep saatiydi, öyle güzel ve ayrıntılı hazırlanmıştı ki insan gözlerini alamıyordu. Tam ortada bir kız ve bir erkek el ele tutuşuyordu. Biraz yukarı bakınca da gökyüzünü görüyordunuz. Yıldızlar saatin rakamları şeklinde dizilmiş, akrep hangisinin üzerindeyse göz alıcı bir şekilde parlıyordu.
"Bu çok güzel Reggie, her daim saklayacağıma emin olabilirsin."
Önüme gelen saçımı elimle kulağımın arkasına yerleştirip gözlerimi onunkilerden kaçırdım.
"Annenler ne zaman geliyor."
"Birkaç gün sonra."
"O birkaç gün seninle kalabilir miyim?"
"Tabii, eğer istersen..."
Önünde duran turtadan bir çatal daha almıştı ki tekrar yaslanmasıyla küçük bir kahkaha attım ve Regulus'un durumu anlamaya çalışan yüz ifadesiyle karşılaştım.
"Ne için gülüyorsun?"
Gülmeye ara veremediğim için bir süre daha bana garip garip baksa da en sonunda o da bana katıldı.
En sonunda kendime engel olamayıp ona iyice yakınlaştım, nefesi yüzümde hoş bir tını uyandırırken elimi yüzüne doğru uzattım ve burnunun ucuna değdirmeyi
başardığı kremayı aldım. Nefes alışı hızlanmıştı, benim de kalbim sebepsizce hızla atıyordu. Birkaç dakika o şekilde durduktan sonra kendime gelmeyi başardım ve geri çekildim.Aramızda uzun bir süre sessizlik olmuştu, en sonundaysa gece olmuş karanlık her yeri sarmalamıştı. Aklıma gelen fikirle içeriye gidip küçük bir örtü aldım ve Regulus'un elinden tutup onu dışarıya çıkardım. Elimdeki örtüyü çimenlerin üzerine serince ne yapmak istediğimi anlamıştı. Örtünün üzerine uzandık ve yıldızları seyretmeye koyulduk.
"Bunu yapmaya bayılıyorum."
O sessizce bunu fısıldarken gülümsedim.
"Ben de. Bazen dışarı çıkıp dakikalarca gökyüzüne bakıyorum."
"Hayır Hannah, ben bunu sadece seninle yapmaya bayılıyorum. Sen yokken yıldızların benim için bir anlamı kalmıyor."
Son günlerde ne oluyor hiç bir fikrim yoktu. Onun yanında olmak benim için bambaşka bir şey haline gelmişti sanki. Söylediği her bir kelime kalp atışımı hızlandırmaya yeterken her anımı onunla geçirmek istiyordum.
"Baksana, bir yıldız kayıyor."
Heyecanla bana söylediği bu cümleyle işaret parmağının gösterdiği tarafa baktım.
"Bir dilek dile."
Gözlerimi sıkıca kapadım ve başımı Regulus'un omzuna yaslayıp içimden dileğimi söyledim.
"Seninle hiç ayrılmayalım istiyorum."
°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°
Artık aralarında bir şeyler olsun ne bu beklediğimiz ndndndjdjdj
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Look at the sky| R.A.B.
Fanfictionİkimiz de ölümün çat kapı geleceğinden habersizdik... "If I die, just look at the sky and say goodbye..." Regulus Arcturus Black.