"Bu kan çanağı gözlerde, dostluğu, yürekliliği, dayanışmayı, ezikliği ve ölümü de, yaşamı da iplemezliği de gördü, aynı zamanda ölümün gölgesini de."
Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı, Ferit Edgü
🕳
"Bir varmış, bir yokmuş.
Günün birinde, çok ama çok uzak diyarlarda güzel mi güzel bir prenses yaşarmış. İsmi Melinda imiş. Ama Melinda diğer prenseslere pek benzemezmiş. Saray yerine bir piramitte yaşar, ailesini sevip onlara yakışır bir prenses olmak yerine buradan kaçış planları yaparmış.
Prenses bir gün piramidin en tepesinde yer alan odasının penceresinden dışarıyı izlerken kapısı çalmış. Gelen buraya katlanmasının tek sebebi olan kız kardeşi Elora imiş. Yüzünde bir gülümseme kendini göstermiş ve yavaşça kardeşine yaklaşmış. Aralarında pek de fazla yaş farkı olmayan kardeşler arkadaş gibilermiş ve birbirlerine her şeyi anlatırlarmış. Bu yüzden küçük prenses Elora ablası ondan bir şey saklasa bile bunu kolayca anlarmış.
Kraliçe, Melinda için bulduğu adayı piramite getirip kızıyla tanıştığında Elora, ablasının bu prensten hiç mi hiç hoşlanmadığını anlamış. Ama ablası bunu inkar ediyor imiş çünkü bu prens ile evlenmek onun kaderiymiş. Elora ablasını ikna etmek için ne yaparsa yapsın başarılı olamamış. Ablası bu kötü kalpli prens ile evlenme konusunda kararlıymış. Fakat ablasının bu kararı istemeden verdiğini bilen Elora onu kaçırma planları yapmaya çoktan başlamış bile.
Aradan biraz zaman geçmiş. Düğün hazırlıkları sonunda bitmiş ve piramitte yaşayan herkes bu büyük gün için heyecanlanmış. Elora ise planını devreye sokacak en iyi gün olarak bu günü bulmuş. Bu süre zarfında ablasını ikna etmeyi başaran prenses herkes kendi derdine dalmış iken piramitin gizli geçitlerini kullanarak ablasını dışarı çıkarmış. Önceden sözleştikleri arkadaşları çok dikkat çekmeyen bir fayton ile onları bekliyormuş. Planları şimdiye kadar çok iyi ilerlemiş ve oradan kaçmayı başarmışlar.
Elora, o kasvetli piramitten kurtulduğu ve ablasını sevmediği bir evliliğe mahkum eden ailesinden kaçırdığı için çok mutlu imiş. Bundan sonra her şeyin çok daha iyi olacağına inanıyormuş. Öyle de olmuş. Tabii en başlardı.
Zaman geçtikçe işler sarpa sarmaya başlamış. Bütün krallık düğün günü kaçan iki prensesi aramaya koyulmuş. İzlerini tamamen kaybettirdiklerini düşünen prensesler yavaş yavaş korkmaya başlamış. Bu yaptıklarının nelere sebep olabileceğini artık anlamaya başlamışlar ama iş işten çoktan geçmiş.
Elora ablasını korumak için planlar yapmaya devam ederken saklandıklları yerden daha güvenli bir yer bulmuş. Heyecanla bunu ablasına anlatmaya gittiğinde ise kimseyi bulamamış. Melinda hiçbir yerde yokmuş. Elora günlerce onu aramış, her yere bakmış fakat bulamamış. Onu kendi hatası yüzünden kaybettiğini düşünen Elora kraliçenin askerlerinden kaçmayı bırakmış. 'Belki de ablamı bulup piramitten yapılan saraya götürmüşlerdir' diye düşünmüş ve teslim olmuş. Fakat olay hiç de düşündüğü gibi değilmiş. Melinda artık kayıp bir prenses iken Elora tutsak olmuş. Ve bir daha kayıp prenses Melinda'yı gören olmamış. Elora'ya ise ne olduğunu kimse bilememiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN POSTACISI
Teen FictionSONUÇ: İlgili raporumuzda sonuç bölümünün beşinci (5.) maddesinde belirttiğimiz ve yangından çıkarılan mütevaffadan aldığımız DNA örnekleri ile Melis SARAÇ'a ait DNA örneklerinin UYUŞMADIĞI tespit edildi. Kalp atışlarımın sesi kulaklarıma geliyordu...