"Ama bazı hallerde, devam etmek, yalnızca devam etmek insanüstü bir şeydir."
Düşüş, Albert Camus
🕳
Çok şey olmuştu. Bu iki günlük sürede çok şey olmuştu ve ben o kadar şey olmasına rağmen kendimi biraz bile iyi hissetmiyordum. Acımda hiçbir eksilme olmamıştı. Asel gittiğinden beri nefes alamıyordum sanki. Ciğerlerimin üzerinde bir ağırlık vardı. Hayat anlamını yitirmişti. Yaşamak için bir sebebim yok gibi hissediyordum ve bu doğru değildi. Asel hâlâ hayatta olduğu sürece bir sebep her zaman vardı.
Bu iki günlük süre içince buldukları görüntüleri incelemiş ve hiçbir şey bulamamıştık. Zaten bulmayı beklemediğim için şaşırmamıştım da.
Hâlâ Baha'nın evinde kalıyordum. Gidecek daha iyi bir yerim yoktu. Baha tahminimce benim rahat etmem için evde kalmıyordu. Sorduğumda cevap vermemişti ama Ogün'ün ağzını arayacak müştemilatta kaldığını öğrenmiştim. Açıkçası oraya müştemilat demek de ayıp oluyordu bence çünkü orası da gayet büyük bir evdi. İçini hiç görmemiştim ama merak etmiyor da değildim. En kısa zamanda kalacak bir yer bulup Baha'nın düzenini daha fazla bozmamam gerekiyordu.
"Bu serginin olayı neymiş tam olarak?"
Burak elindeki kahve bardağını bana uzatırken konuşmaya başladığında ne ara yaptığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ona minnetle bakıp kahveyi aldım. Hâlâ pek bir şey yiyebildiğim söylenemezdi ama hayattaydım. Demek ki hâlâ umut vardı.
"Sanat galerisinde olacak. Birkaç önemli eser satışa çıkacakmış ama benim anlamadığım Baykuş neden buluşmak için orayı seçti."
Gürkan benim yerime cevap verdiği sırada Nehir elindeki meyve tabağıyla beraber yanıma oturdu. Asel'in kaçırılması onun Defne'yle olan ilişkisini öğrendikten hemen sonra olduğu için bu konu hakkında bir daha konuşamamıştık ve ben Baha'nın evinde kaldığım her saniye suçluluk duygusuyla boğuşuyordum. Öte yandan bu olayın ortaya çıkmasının Asel'i bulma çalışmalarımızı da etkileyeceğini düşündüğüm için şimdilik böyle olması biraz da işime geliyordu.
"Erva'nın sanata olan ilgisini biliyor olabilir. Dikkat çekecek bir buluşma yeri değil çünkü zaten Erva normalde de öyle yerlerde bulunan biri," dedi Burak, Gürkan'a cevap olarak. Beni bunu cevaplamaktan kurtardığı için rahatlamıştım.
"Doğru. Yarına kadar vaktimiz var, ben mikrofonları ve ihtiyacımız olursa diye birkaç korunma eşyası hazırladım."
Gürkan, görevini yerine getiren bir asker gibi yaptıklarını anlattı sakince. Bunun da bir tuzak olduğundan şüphelendikleri için her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüyorlardı. Benim bir şey düşünmeye bile halim yoktu. Asel'in aklımdan çıktığı tek bir an bile olmamıştı.
Nehir'in getirdiği meyvelerden birini ağzıma atarken arkama yaslandım.
"İyi yapmışsın. Ne olacağını bilemeyiz." Burak da aynen benim gibi arkasına yaslandığında Nehir merak ettiğim ama tamamen aklımdan çıkan şeyi sordu.
"Mezardan çıkan ceset kime aitmiş onu öğrendik mi?"
Burak yavaşça başını iki yana sallarken "Daha rapor çıkmadı ama eli kulağındadır," diye cevap verdi. O kadar çok şey yaşıyorduk ki kendi yaşadığımız şeyleri unutuyordum artık. Zaman kalmıyordu onları düşünmeye.
"Peki Nazlı?" diye sorduğumda bu sefer bir süredir sessiz kalan Baha konuşmuştu. "Konuşmuyor hâlâ."
Derin bir nefes alıp kahvemden bir yudum daha aldım. Ortaya "Ben deneyeyim," diye bir öneri attığımda Baha anında "Hayır," dedi. Ona gözlerimi devirirken bir meyve daha yedim. Sürekli benimle inatlaşıp sürekli de kaybediyordu ama zerre akıllanmıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/274614171-288-k664687.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN POSTACISI
Ficção Adolescente"Piramit; insanların zayıflıklarından beslenen ve her öğünde biraz daha güçlenen bir parazit. Her zaman daha fazlasını isteyecek ve aç gözlülüğü sonu olacak. Doğru zamanı bekle. Onları yenmek için en zayıf oldukları anda, çaresiz bir anlarında saldı...