"Hatırlayamayışımın nedeni; felaket üzgündüm. Bir şeylere üzülüyorsam, tuvalete gitmem gerekse bile gitmem. Üzülmekten gidemem. Üzülmeyi bırakıp gidemem."
Çavdar Tarlasında Çocuklar, J. D. Salinger
🕳
Bir mezar kapandıktan sonra bir daha açılmazdı. Altında yatan beden çürür, belki kemikleri bile toprak olurdu ama kimse o mezarı bir daha açmazdı. Kapanırken yaşadıkları şeyleri tekrar yaşayacaklarını bildikleri için değildi bence, yatan kişiye saygıları olduğu içindi. Ama ben bugün ablamın mezarında yatan kişiye yapılabilecek en büyük saygısızlıklardan birinin yapılmasına sebep olacaktım.
Aynadaki görüntüme bakıp son kez kendimi kontrol ettim. Baştan aşağı simsiyah olmuştum. Mezarlığa gideceğimizi düşününce en mantıklı kombin buydu aslında.
Ablamın mezarını açmak istememin üzerinden iki gün geçmişti. Bu iki gün içinde Nehir'le sadece kısa kısa mesajlaşabilmiştik ve itiraf etmek gerekirse onu çok özlemiştim. En azından bugün yanımda olmasını çok isterdim.
Evet, bugün ablamın mezarını açacaktık. Beş sene boyunca artık ikinci evim olan mezarda kimin yattığını sonunda öğrenecektik. Yıllarca kimin başında ablamın merak ettiği kitapları okumuştum, kimin toprağını yine ablamın sevdiği çiçeklerle süslemiştim hiçbir fikrim yoktu. Bunları öğrenmek bana belki acı verecekti ama ben acıya bile alışmıştım.
Dışarıdan gelen korna sesiyle beraber hemen odamdan çıktım. Benim gelmemi istemedikleri için iki gündür bunu tartışıyorduk ve şu an hazır olduğumu bile bilmiyorlardı. Güvenliğimizden endişe ettiği için birkaç gündür bizde kalan Gürkan'ı almak için gelmişlerdi.
Adımlarımı hızlandırıp Gürkan'dan önce bahçeye çıktığımda kapının önünde bekleyen Ogün'e selam verdim. Artık sürekli birbirimizi gördüğümüz için hepsinin adını öğrenmiştim tek tek.
"Kolay gelsin Ogün," deyip yanından geçtim. Beni gördüğüne şaşırmıştı ama herhangi bir şey demeden uzaklaşmıştım yanından.
Geçen sefer bindiğimiz minibüsün aynısıyla gelmişlerdi. Ben olsam o geceden sonra kesinlikle kurtulurdum bundan ama sanırım onlar seviyordu. Eh, gerisi beni pek ilgilendirmiyordu.
"Erva?" Baha, burada olduğunu fark etmediğim arabasından inip yanıma geldiğinde yüzüme şirin olduğunu düşündüğüm bir tebessüm kondurdum. En büyük silahım şu an için buydu. Kızacağına adım gibi emin olduğum için ne kadar tatlı olursam şansım o kadar yüksekti.
"Hayırdır?" diye sordu bu sefer tek kaşını kaldırarak. Yüz ifadesi beni bir tık korkuttuğundan hafifçe yutkundum. İlk defa bu kadar sert bakıyordu.
"Ne hayırdır?" dedim sanki anlamamış gibi. Gayet de anlamıştım. Beni götürmemek için her şeyi yapacaktı.
"Neden indin aşağı? Hem de bu hâlde?" Sanki ne giydiğimi bilmiyormuş üzerimi kontrol ettim. Dizlerime kadar gelen siyah bir tayt ve oversize siyah bir hırka giymiştim. Onun içinde de tabii ki siyah tişört vardı.
Mezarlığa gidiyordum sonuçta. Süslenecek değildim.
"Ne varmış halimde?"
"Böyle rahatça uyuyorsan bir şey yok, gayet güzel," ilk cümlesini duymamış gibi yapıp sadece güzel demiş olmasına gülümsedim ve "Teşekkürler," dedim, tek derdim güzel olmakmış gibi. Amacım güzel olmak değildi ama olsun.
"Ama uyumayacağım ki," kaşları öyle bir çatıldı ki başına ağrı girmiş olduğuna emindim. İki gündür sürekli bu konuşuluyordu. Sabırla bir nefes verip burun kemerini sıktı. Onun sinirli haline karşı ben oldukça sakindim.
![](https://img.wattpad.com/cover/274614171-288-k664687.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN POSTACISI
Fiksi Remaja"Piramit; insanların zayıflıklarından beslenen ve her öğünde biraz daha güçlenen bir parazit. Her zaman daha fazlasını isteyecek ve aç gözlülüğü sonu olacak. Doğru zamanı bekle. Onları yenmek için en zayıf oldukları anda, çaresiz bir anlarında saldı...