"Ştolts, Oblomov'la nasıl dost olabilmişti? Oblomov ki bütün varlığıyla Ştolts'a karşı bir isyandı! Artık anlamaya başlıyoruz ki karşıtlık bir sevgi yaratmıyorsa bile ona hiç de engel olmuyor."
Oblomov, İvan Gonçarov
🕳
Yıllar önce, ilk Bursa'ya gittiğimiz zaman hayatımın ondan sonraki kısmının hep çok daha iyi olacağını düşünmüştüm. Bütün hayatımı ailemden kendimi ve ablamı kurtarmak üzerine inşa etmiştim. Bunun hayalini kurmadığım tek bir gün bile olmamıştı. Ve bunu gerçekten başaracağımızı düşündüğüm ilk an Bursa'ya adımımızı attığımız an olmuştu. Her şey o andan çok daha güzel olacaktı.
Hayat bazen her şey planladığımız gibi gitmezdi. Ben bundan sonraki hayatımız daha güzel olur diye düşünürken her şey daha kötü olmuştu. Gerçekten yuva gibi hissettiğim ilk ev cayır cayır yanmıştı ve ben öylece kül olmasını izlemiştim.
Hâl böyle olunca insan plan yapmaktan korkar hâle geliyordu. Her planımız altüst oluyordu. Sanki herkes bizim birkaç adım önümüzdeydi.
İsminin Tuğba olduğunu öğrendiğim kadın ona doğrultulan silahlara rağmen dik duruşunu bozmadı. Yüzündeki tebessüm yerli yerindeydi ve doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Baykuş için çalıştığını bilmesem güvenir arkadaş olurdum. O kadar tatlı duruyordu. Kıvırcık saçları, büyük kahverengi gözleri ve uzun boyuyla girdiği her ortamda dikkat çektiğine emindim.
"Baykuş'un hiçbir teklifini kabul etmeyiz," diyen Gürkan'a bakma gereği duymadan "Erva Hanım için geldim," dedi. Başını yavaşça ona çevirip gülmeye devam ederken tekrar konuşmaya başladı. "Beni onunla yalnız bırakmayacağınızı net bir şekilde belli ettiğiniz için sanırım teklifi sizin yanınızda sunmalıyım." Kesinlikle öyle yapmalıydı. Her şeyde parmağı olan biri ile çalışıyordu ve eminim ki o da tehlikeli biriydi. Büyük ihtimal teklifini kabul etmeyecektim ama duymakta fayda vardı. Asel ile alakalı olabilirdi.
Burak, elindeki silahı beline yerleştirirken "Konuş," dedi, net bir sesle. Duyacağım şeylerden korkarak derin bir nefes aldım.
"Burada olmaz," Tuğba, arkamdaki kapıyı gösterip "Bence içeride konuşmalıyız," dediğinde Baha'ya döndüm. Ne düşündüğünü anlamıyordum ama merak ediyordum. Onu eve almak ne kadar mantıklıydı?
Tuğba tereddüt ettiğimi anladığından olsa gerek ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp kendi etrafında dönerken "Silahsızım," dedi. Kendine o kadar güveniyordu ki silahsız olma ihtimali bana inandırıcı gelmiyordu.
"Üzerimi arayabilirsiniz," diye bir teklifte bulununca bir adım öne çıktım. Baha kolunu önüme koyup beni durdurduğunda güven vermek için gözlerimi kapattım. "Burada üzerini arayabilecek başka bir kadın olmadığına göre, bunu ben yapmalıyım." Her ne olursa olsun bu kadar erkeğin içinde bir kadını savunmasız bırakamazdım. Baha başını sallayarak beni onayladığında Tuğba'nın tam önünde durdum.
"Sizinle tanışmak güzel," derken ellerini havaya kaldırdı. Üzerini aramaya başladığım sırada ona cevap verme gereği duymamıştım. Zaten teklifi duymadan onunla tanıştığıma sevinmeli miyim emin değildim.
Dediği gibi silahsız olduğuna ikna olunca kolumu eve doğru uzatıp geçmesi için yol verdim. Gülümsemesi yüzünden asla silinmiyordu. Eve girdiğinde bizi beklemiş, gireceği odayı bilmek istemişti. "Şöyle geç," derken Nazlı'nın olduğu odaya en uzak olan odayı göstermiştim. İşimi garantiye almak istiyordum. Zaten burayı nasıl bulduklarını da merak etmiyor değildim.
![](https://img.wattpad.com/cover/274614171-288-k664687.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN POSTACISI
Ficção Adolescente"Piramit; insanların zayıflıklarından beslenen ve her öğünde biraz daha güçlenen bir parazit. Her zaman daha fazlasını isteyecek ve aç gözlülüğü sonu olacak. Doğru zamanı bekle. Onları yenmek için en zayıf oldukları anda, çaresiz bir anlarında saldı...