12- Kimsesiz Çocuğun Çıplak Ayakları

13 2 0
                                    

"En çok yandığım da, bunca zamanı yitirmiş olmamız."

Yüzyıllık Yalnızlık, Gabriel Garcia Marquez

🕳

NEHİR KANER

Bazı anlar vardır; ne yaptığınızı, neden yaptığınızı, nasıl yaşadığınızı sorgular durursunuz. Bazı anlar vardır başka insanların bir şeyleri neden yaptığını, nasıl yaptığını sorgularsınız. Ben şimdiye kadar sadece kendimi sorguladığım soruların cevabını alabilmiştim. Başkalarının neyi neden yaptığını sorgulamayı bırakalı çok olmuştu.

Arabada çalan şarkı değişip tanıdık melodi kulaklarıma geldiğinde dudaklarımı buruk bir tebessüm esir almıştı. Beni daha çok anlatan bir şarkı var mıydı bilmiyordum. Melodisi arabada yankılanırken sözlerin başlaması ile eşlik ettim ben de.

"Şikayetim var, çok üzdünüz beni beni beni beni beni off," derken arabanın camını açıp elimi dışarı çıkardım.

"Gülmedi hiç yüzüm, güldürmedi kader neden neden neden neden. Bilmem," sesim sanki çok neşeliymişim gibi çıkarken nakarat sırasında sesimi biraz daha yükselttim.

"Hayallerimi çalmışlar, almış kaçmış insafsızlar.
Gözyaşlarım çocukluktan miras bana."

Yaşadığım her şey çocukluğumdan mirastı bana. Çok güzel bir çocukluk geçirmemiştim. Bu durumda olmamın en büyük sebebi çocukluğumda yaşadığım şeylerdi. Büyüdüğüm yer, beni büyüten insanlar, büyütme yöntemleri... Aklımdan bir an olsun çıkmıyordu hiçbiri. Her gece gözümü kapatmadan önce aynı şeyi görüyor, her uyandığımda yeniden aynı şeyleri yaşıyordum sanki.

Kimsesizlik zordu. Bunu en iyi bilenlerden biriydim belki de. Üzerinize yapıştı mı bir daha çıkarıp atmak zordu. Hatta belki de imkansızdı.

Evimin bahçesine girip arabayı durdurduğumda şarkı da bitmişti. İkisinin aynı ana denk gelmesine gülerken çantamdan çıkardığım anahtarla evime girerken karanlığı aydınlatan ışık daha da karanlık yamış gibi hissettim. Salonumun ortasında Demir otururken aydınlık olması mümkün değildi çünkü. Işık doğrudan onun yüzüne vururken gözlerimi devirip ayakkabılarımı çıkardım.

"Def ol git evimden," derken ona bakmıyordum. Onu görmeye, sesini duymaya tahammülüm yoktu. Şu hayatta en affedemeyeceğim insan belki de oydu.

"Beni özlemişsindir diye düşünmüştüm," yılışık tavırları her zamanki gibi kendini göstermeye başladığında ona döndüm. Değil onu özlemek, yüzünü görünce kusmak istiyordum.

"Def ol. Git." Üzerine bastıra bastıra söylediğim şeyleri zerre umursamadan arkasına iyice yaslandığında gözlerimi devirdim.

"Erva canlı çok daha güzelmiş." İşte bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Ne olur ne olmaz diye konsolun üzerine koyduğum çakıyı açıp hızlıca Demir'in boynuna tutarken cebinden çıkardığı bıçağa vurup yere düşürmesini sağlamıştım. Bütün bunlar o kadar hızlı olmuştu ki kalbim birazdan ağzımdan çıkacaktı.

"Çok hızlısın, senden beklemezdim," boğazına bir bıçak dayalı olmasına rağmen rahatlığından zerre kadar ödün vermedi. Bıçağı biraz bastırıp "Bir daha," diye başladım cümleye. "Erva'ya elli metre bile yaklaşırsan, onunla iletişim kurmaya çalışırsan ya da ayağının takıldığı taşla bir ilgin olduğunu öğrenirsem," derken dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. Şeytan diyordu ki dilini kopar at.

GEÇMİŞİN POSTACISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin