10- Davetiye

34 4 3
                                    

"Uyku bize birkaç saatliğine acıdan kaçış ve unutuş getirdi."

İnsanın Anlam Arayışı, Viktor Emil Frankl

🕳

Yürüdüğüm taş yolda çıplak ayaklarıma batan her taş aynı zamanda kalbime saplanmış gibi acı verdi. Attığım her adım beni bilinmezliğin içine biraz daha sürüklerken durmayı aklımdan bile geçirmedim. Ulaşacağım şeyden deli gibi korksam da geri dönemedim.

Başıma taktığım taşlı tacın hâlâ yerinde olduğunu kontrol ettikten sonra üzerimi kontrol ettim. Sarı, çiçekli elbisemle beraber nereye olduğunu bilmeden yürüyordum. Yolun sonu nereye çıkacaktı hiçbir fikrim yoktu. Küçük ayaklarıma batan taşların acısı geçecek miydi bilmiyordum. Bildiğim tek şey ablamı aradığımdı.

"Abla!" Sesim boş sokakta yankı yaparak ilerlerken etrafıma baktım. Az önce taş yolda yürürken nasıl olmuştu da evin sokağına gelmiştim anlam veremiyordum. Ablam olmadan dışarı çıkamazdım ben. Korkardım. Küçüktüm çünkü, daha altı yaşındaydım.

"Neredesin?" Etrafıma bakmayı bırakıp küçükken sürekli oynadığımız parka doğru ilerlemeye başladım. Artık ayaklarım acımıyordu. Ayağımda en sevdiğim ayakkabılarım vardı çünkü. Elbisem de değişmişti. Sarı değildi artık, mordu.

Parka doğru attığım her adımda biraz daha büyümüştüm. Altı yaşında değildim artık, yirmi yedi yaşındaydım.

Küçük Erva neredeyse koşarken ben yavaş adımlarla takip ettim onu.

"Söz bir daha izinsiz almam bebeğini, çık ortaya," dedi, masum sesiyle. Arkasından yalnızca gülümseyerek parka girdim. Ablam salıncakta oturan kızını sallıyordu. Asel'in kayboluşu tekrar aklıma geldi ve ablamın emanetine sahip çıkamamış olmak beni ölüme sürükledi sanki.

Uzun zaman onu görmek bir süre hareket etmemi engelledi. Bir adım daha atamadım ileriye ama küçük Erva sanki ablamın yirmi dört yaşındaki halini tanıyormuş gibi ona doğru koştu.

Ben ablamdan büyüktüm.

İnsan hiç ablasından büyük olur muydu?

"Abla!" diye heyecanla bağırdığında kaşlarımı çattım. Nasıl tanıyabildiğine anlam veremeden peşinden gidip izledim onları.

"Nasıl bu kadar kocaman oldun?" Sorusu istemsizce gülmeme sebep oldu. Kendimi dışarıdan izlemek tuhaftı. O anlam veremiyordu ondan sadece iki yaş büyük ablasının nasıl bu kadar büyük gözüktüğüne ama ben biliyordum.

Ben ablamın son gördüğüm halinin burada olduğunun farkındaydım. Ama altı yaşındaki Erva bunu bilemeyecek kadar küçüktü.

"Sen unuttun benim küçük halimi," derken gözleri bir anda beni buldu. Yutkunmakta, hatta nefes almakta güçlük çektim. Kalbim öyle bir sıkıştı ki öleceğimi sandım.

"O yüzden kocaman oldum ben," dedi yeniden küçük halime dönerken. Benim de bakışlarım onu buldu ama tanıyamadım sanki kendimi. Gittikçe silikleşti ve bir süre sonra yok oldu.

Ablamı sildiğim gibi kendimi de silmiştim çünkü.

"Seni, sen yapan şeyleri unutma," gözlerimi az önce küçük halimin olduğu boşluktan çekip ablama baktım. Gözlerindeki şevkat yerli yerindeydi. Bana her zaman nasıl bakıyorsa yine öyle bakıyordu.

Dünyada benden daha değerli hiçbir şey yokmuş gibi.

"Bazı şeyler acı verse de hatırlaman gerekir," Asel'i salıncaktan indirip elini tutacak yanıma yaklaştı.. Daha fazla yaklaşıp sarılmasını her şeyden çok istedim ama o olduğu yerde kaldı.

GEÇMİŞİN POSTACISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin