Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Güneşi de bir kandil kılmıştır.” (Nuh: 6).Allah güneşi, sayısını tam olarak ancak kendisinin bileceği kadar çok işler için yaratmıştır. Güneşi yaratmasındaki açıkça görülen hikmetlerden biri, onun hareketleri sonucu yeryüzünün bütün bölgelerinde gece ve gündüzün oluşmasıdır. Eğer böyle olmasaydı, şüphesiz dini hayat da geçerliliğini yitirdi. Aynca karanlık bir dünyada insanlar geçimlerini temin etmek için nasıl çalışabilirler ve işlerini nasıl yürütebilirlerdi! Işığın lezzeti ve faydalarından mahrum olarak, nasıl kolay ve zevk aldıkları bir yaşama sahip olabilirlerdi! Eğer onun aydınlığı ve ışığı olmasaydı, gözlerden yararlanılamaz ve renkler ortaya çıkmazdı.
Yine güneşin batıp kaybolması ve bundaki hikmet de iyice düşünülmelidir. Eğer böyle olmasaydı, canlıların hayatında sükûnet ve dinginlik olmazdı. Oysa canlılar sükûnete, dinginliğe, bedenlerinin rahatlamasına, duyularının sakinleşmesine ve yediklerinin hazmı için hazım kuvvetinin canlanmasına şiddetle ihtiyaç duyarlar. Sonra çalışmaya ve kazanmaya olan hırs, insanların aralıksız bir çalışmaya sevk ederdi ki, bunun da beden üzerindeki etkisi çok büyük olurdu.
Şüphesiz canlıların çoğu eğer gece girmeyecek olsaydı, kendilerine yarar sağlayacak şeyleri elde hırslarından dolayı çalışmayı bırakıp dinlenmeye vakit ayırmazlardı. Sonra eğer güneş ışınları aralıksız olarak gelmeye devam etseydi, yeryüzü, üzerindeki bütün bitkilerin ve canlıların yanmasına yol açacak kadar ısınırdı. Ancak bu haliyle güneş, ışığı açısından, belli bir vakitte doğup belli bir vakitte batmasıyla, bir evdeki kandil konumundadır. Ev halkı onunla belli bir vakit aydınlanırlar, sonra da dinlenmek ve sükûnete ermek için, onu söndürürler.
Yine bu haliyle ısısı açısından güneş, bir evde yemek pişirilen ateş gibidir. Ev halkı onunla yemeği pişirip, artık ona ihtiyaç kalmadığı zaman onu söndürürler. Evet ona ihtiyaç duyulduğunda ondan faydalanılır, sonra ihtiyaç giderildiğinde başkalarına teslim edilir.
Dünyanın iyiliği için yeryüzünün bir kısmı aydınlık, bir kısmı karanlık olacak şekilde güneş her daim insanların menfaatlerini gerçekleştirmektedir. Şu ayette bu meseleye işaret edilir:
“De ki: Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah üzerinizde geceyi tâ kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size bir ışık getirecek İlah kimdir.”
(Kasas: 71).Sonra güneşin doğuş ve batış zamanlarının değişmesiyle mevsimler oluşur. Böylece bitkilerin ve canlıların işleri düzenli bir şekilde yürür.
Bir de güneşin, kendi yörüngesindeki seyri belli bir süre izlenmelidir. Onun her gün doğup batarken, yaratıcısı tarafından takdir edilen farklı bir seyir izlediği görülür. Eğer güneş doğmasa ve batmasaydı, gece ve gündüz birbiri ardına gelmez ve vakitler bilinmezdi.
Eğer yeryüzü sürekli olarak karanlık olsaydı, o zaman bütün mahluklar yok olurdu. Ancak Allah geceyi bir dinlenme zamanı ve örtü, gündüzü de çalışıp kazanma zamanı yapmıştır. Gecenin gündüze, gündüzün de geceye çevrilmesine ve belli bir düzen içinde her ikisindeki uzama ve kısalmalara bir bak!
Yine yaz ve kışın birbiri ardına gelmesinin sebebi olan güneşin seyrindeki meyledişe bir bak! Güneşin gökyüzündeki seyri alçaldığında hava soğur ve kış başlar. Gökyüzünün tam ortasında seyrettiğinde ise hararet şiddetlenir. Bu ikisinin ortasında olduğu zamanlarda ise sıcaklık mutedil olur. Böylece bir sene içindeki bu dört mevsimin varlığıyla bitkilerin ve canlıların işleri düzene girer.
Bundaki faydalara gelince; kışın, ağaçlardaki ve bitkilerdeki hararet düşer, ürünlerin maddeleri oluşur.Yine bu mevsimde hava açılır, bulutlar ve yağmur oluşur. Canlıların bedenleri ve tabii hareketleri kuvvetlenir. İlkbaharda, kışın oluşan maddeler hareketlenir ve Allah’ın izniyle bitkiler ortaya çıkar, ağaçlar çiçeklenir ve hayvanların çoğu çiftleşmek için duygusal yoğunluk içine girerler.
Yazın havanın harareti sakinleşir, ürünler olgunlaşır, yerin yüzeyi kurur ve bu mevsimde yapılacak işleri yapmaya elverişli hale gelir. Sonbahar da hava durulur, hastalıklar artar, geceler uzar ve ziraat uygun hale gelir. Bu geçişler birden bire değil kademeli bir şekilde olur.
Bütün bunlar, bu işleri çevirip yürütenin sonsuz ilim ve hikmet sahibi olduğunun delilleridir. Sonra güneşin, burçlardaki (yörüngesindeki) bir senelik dönüşü üzerinde de tefekkür edilmelidir. İlkbahar, yaz, sonbahar ve kış, yani dört mevsim, bu dönüş esnasında gerçekleşir. Bir dönüşün tamamlanmasıyla bir sene oluşur ve dönüş yeniden başlar. Böylece her şeyi bilen ve sonsuz hikmet sahibi Allah’ın takdiriyle tarihler de doğru bir şekilde hesaplanır.
Yüce Allah’ın, güneşin dünya üzerine doğmasını nasıl düzenlediğini de iyi bir şekilde düşünülmeli. Eğer güneş, sürekli olarak tek bir noktadan doğsaydı, ışıkları sadece bir tarafa ulaşır ve diğer taraflar bundan mahrum kalırdı. Dağlar ışıkların diğer yönlere ulaşmasını engellerdi.
Ancak günün başlangıcında güneş doğudan doğar ve sonra doğduğu yerin batısına düşen yerlerden doğmaya devam eder. Bu şekilde döngü sürer ve günün başlangıcında doğduğu yerden kaybolup gidene kadar hep başka yerlerde de batıp kaybolur.
Sonuçta hiç bir yer kalmaz ki, güneşin ışıklarından nasibini almamış olsun. Sonra gece ve gündüzün miktarına ve Allah’ın onların vakitlerini nasıl ayarladığına bir bak! Gece ve gündüz, dünyanın hayrına olacak bir ölçüye göre işler.
Eğer bu ölçü biraz aşılmış olsa, yeryüzündeki bitki ve canlıların hepsi bundan zarar görürdü. Canlılar sürekli olarak gün ışığında kalsalar, sükûnete erip dinlenemezlerdi. (Avlanabilecek) hayvanlar da devamlı bir şekilde gözelenmekten kurtulamazlar ve bu da onların yok olmasına neden olurdu. Bitkilerin aralıksız olarak güneş altında kalmaları ise, onların kurumalarına ve yanmalarına yol açardı.
Aynı şekilde gecenin süresi uzamış olsaydı, bu durum canlıların yaşamlarını sürdürebilmek için çalışmalarının önünde bir engel olurdu. Yine, güneş ışınlarının ulaşmadığı yerlerde olduğu gibi, bitkilerin tabii ısılarının düşmesine ve donup bozulmasına sebep olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️HİKMETLER (İmâm-ı Gazâlî Rahmetullahi Aleyh)
Ciencia FicciónGözlerimizin önünde bulunan binlerce belkide daha fazla madde var. Gökyüzü, yeryüzü, güneş, ay, yıldızlar, canlılar, cansızlar, gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu, dokunduğumuz tüm madde planında olan herşey hakkında daha önce tefekkür ettik mi...