Eğer anne karnındaki bir cenine, kan yoluyla besin götürecek bir sistem olmasaydı, o cenin, tıpkı suyu kesilen bir bitkinin solup kuruması gibi, kuruyup yok olmaz mıydı?
Eğer rahim, uzuvları tamamlanıp doğuma hazır hale gelmiş çocuğu, dışarı çıkması için sıkıştırmasaydı, bu hem çocuğun hem de annenin ölümüne yol açmaz mıydı?
Eğer doğduğunda, anne sütü onun gereksinimini karşılamasaydı, açlıktan ve susuzluktan ölmez miydi?
Ya da ona uygun olmayan ve iyi gelmeyen gıdalarla beslenmek zorunda kalmaz mıydı?
Eğer zamanı geldiğinde dişleri çıkmasaydı, bu durum, yemekleri çiğneyip öğütemeyeceğinden dolayı süte devam etmesine ve sonuçta bedeninin gelişmemesine yol açmaz mıydı?
Eğer büyüdüğünde yüz kılları çıkmasaydı, kadınlara ve çocuklara benzemez miydi? Bu durumda onda bir heybet, celâlet ve vakar görülür müydü?
Acaba, zamanı geldiğinde onun bütün bu ihtiyaçlarını karşılayan, onu yoktan var eden yaratıcısı değil mi?
Yine bir insanın hayat bulmasını sağlayacak, cinsel ilişkideki şehveti bir düşün (bu şehvet olmasaydı nesiller devam etmezdi). Yine nutfeyi rahme ulaştıracak organa, nutfenin bu organdan çıkışını sağlayacak harekete ve bütün bunların nasıl da bu işe en uygun esaslara bağlandığını tefekkür et!
Sonra vücudun bütün uzuvlarına ve her bir uzvun, karşılayacağı ithiyaçlara göre hazırlanışına bir bak! Gözler, bakarak görmek; eller, tutmak, almak ve (zararlı şeyleri) itip uzaklaştırmak; ayaklar, gitmek; mide, yemekleri hazmetmek; ciğer, ayrıştırıp ayırmak; ağız, konuşmak ve gıdaları almak; ön ve arka delikler, artıkları vücuttan atmak için (ve bu işleri yerine getirmeye uygun olarak) yaratılmıştır.
İnsandaki diğer uzuvlar üzerinde de iyice düşünülüp tefekkür edildiğinde, her birinin en uygun ve doğru şekilde yaratıldığı görülür.
Örneğin gıdaların mideye ulaşması, sonra elde edilen özün, âdeta bir süzgeç görevi yapan ince damarlarla karaciğere gönderilmesini bir düşün! Eğer gıdalar midede iyi hazmedilmeden ve süzgeç görevi yapan ince damarlardan iyice incelip elenmiş hale gelmeden karaciğere geçmiş olsaydı, karaciğeri yaralar ve ona zarar verirlerdi. Ancak Allah’ın her şeyi yerli yerinde var eden hikmetinin bir sonucu olarak, bu ince damarlardan sert ve pürüzlü halde kalmış şeyler geçip karaciğere ulaşamaz.
Sonra karaciğere gelen besinler kana çevrilir ve kan, kendisi için hazırlanmış mecralar yoluyla vücudun her tarafına nüfuz edip, oralara uygun olan besinleri ulaştırır. “Alemlerin Rabbi olan Allah ne yüzcedir.” (Mü’min: 64).
Sonra bir bak, vücutta anlamsız bir şey yaratılmış mıdır? Göz, eşyaları ve renkleri görmek için yaratılmıştır. Eğer renkler mevcut olsaydı, ancak gözler onu görmeyecek olsaydı, bu durumda renklerde bir menfaat olur muydu? Eğer gözün, eşyaları görmeyi sağlayacak nuru olmasaydı, o zaman gözden yararlanılabilinir miydi?
Kulak, sesleri işitmek için yaratılmıştır. Eğer sesler olsaydı ancak onları işitecek kulak olmasaydı, bu durumda seslerde bir fayda olmazdı. Diğer duyu organlarının durumu da böyledir. Duyu organlarının, eşyaları algılamasını sağlayan şeyler üzerinde de iyice düşün! Eğer bu şeyler olmasaydı algılama da olmazdı. Örneğin ışık ve hava... Eğer algılanacak şeylerin açığa çıkmasını sağlayan ışık olmasaydı, göz onları göremezdi. Eğer sesi kulağa ulaştıracak hava olmasaydı, kulak sesi işitemezdi. Görmeyen ve duymayan kimseleri ve karşılaşacağı durumları bir düşün!
Görmeyen biri, bastığı yeri bilmez, önündeki bir şeyi idrak edemez, renkleri ayıramaz, bir belanın veya düşmanın geldiğini anlayamaz ve çoğu mesleği öğrenmesine imkan yoktur. Duymayan biri ise karşılıklı konuşma ruhunu kaybeder, güzel seslerin ve makamlı nağmelerin zevkinden mahrum kalır, insanlar hakkındaki haberleri ve olayları dinleyemez, öyle ki konuşmaların olduğu yerde mevcut olmasına rağmen, sanki orada yokmuş gibi olur, tıpkı yaşayan bir ölü gibidir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️HİKMETLER (İmâm-ı Gazâlî Rahmetullahi Aleyh)
Ficção CientíficaGözlerimizin önünde bulunan binlerce belkide daha fazla madde var. Gökyüzü, yeryüzü, güneş, ay, yıldızlar, canlılar, cansızlar, gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu, dokunduğumuz tüm madde planında olan herşey hakkında daha önce tefekkür ettik mi...