20. Sonsuzluğumuza [E]

2K 165 40
                                    

"Biraz geç olduğunun farkındayım, bunun için çok üzgünüm. Seni seviyorum ve yaşadığım süre boyunca seninle aynı geceye gözlerimi yumup, aynı sabaha uyanmak istiyorum. Baktığım her yerde seni görmek, her an kokunu almak istiyorum. Benimle evlenir misin?"

Hızlı konuşması beni güldürürken heyecanlı olduğunu fark etmiştim. Jungkook'u ilk kez böyle görüyordum. Karşımda ilk kez böylesine heyecanlı, böylesine telaşlı görünüyordu. Bu hissi sevmiştim. Elinin ayağına dolaşmasını sevmiştim.

"Of, böyle olmaması gerekiyordu."

Kendi kendine konuşmasına biraz daha gülmeye başladığım sırada önümde diz çökmesiyle susmuştum. Parlak gözleriyle dolu gözlerime baktı ve az önce heyecandan hızla sıraladığı cümleleri, tek tek duygu dolu hislerle söyledi.

"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum ve yaşadığım süre boyunca seninle aynı geceye gözlerimi yumup, aynı sabaha uyanmak istiyorum."

Tuttuğu elime nazik bir öpücük kondurdu. Parlayan gözlerini görebiliyordum. Tam gözlerimin içine bakarken ilk kez bütün duygularını açıkça görebiliyordum. Gözlerindeki perde kalkmıştı.

"Baktığım her yerde seni görmek, her an kokunu almak istiyorum."

Tutamadığım yaşlar gözlerimden taşarken, dudaklarımı ısırdım. Halime güldü ve bir öpücük daha kondurdu. Bu sefer avuç içimeydi.

"Sevgilim, benimle evlenir misin?"

Ben bu adama nasıl 'hayır' diyebilirdim?

"Evet," demiştim zar zor çıkan sesimle. "Evet, seninle evlenirim."

Aldığı yüzüğü nazikçe parmağıma takarken dolan gözlerimi kırpıştırdım. Elleri titreyerek takmıştı resmen.

"Yaşadığım süre boyunca seni çok mutlu edeceğime söz veriyorum. Seni seviyorum Jeon Jimin."

" Ben de seni seviyorum Jeon Jungkook."

Gül yaprakları ve mumlarla süslenmiş etrafa kısa bir bakış attım, sonra ise az ötemizde bulunan yemek masasına. Her şey o kadar özel ve güzeldi ki. Bu sürprizi yapmak için çok uğraşmıştı belli. Evi baştan aşağı süslemişti. Her şey mükemmel görünüyordu. Rüyada mıydım yoksa bunlar gerçek miydi, ayırt edemiyordum. Çünkü her şey çok güzeldi. Jungkook az önce parmağıma yüzük takmıştı. Evlilik yüzüğümüzü. Benim için hayalden de uzak bir şeydi, imkansızdı. Ama tam karşımdaki adam, benim için imkansızdan da öte olan adam, şu an bana evlenme teklif ediyordu. Kabul etmekten başka ne çarem ne de bir isteğim yoktu.

Günler öncesinde o sahte eşiyle boşanmış, artık tamamen bana ait olmuştu. Bize engel olacak hiçbir şey yoktu hayatımızda. Ne babası ne de o kadın. Sadece birbirimiz vardık. Tabi bir de yeni doğmuş minik kızımız.

"Jungkook," demiştim güzel gözlerine bakarken. Gülümsedi anında. Elleri belimin iki yanını bulurken ben de boynuna sardım kollarımı. "Min Ari nerede?"

"Onu Yoongi'lere bıraktım. Böyle bir anda yalnız olmamız gerekiyordu."

Haklıydı. Min Ari yeni doğmuş bir bebek olduğu için çok huysuzdu. Sürekli ağlıyordu. Sesi kulağımızı kanatacak dereceye geliyordu bazen. Ben de dayanamayıp onunla ağlamıştım birkaç kez.

"İyi yapmışsın sevgilim."

Yanağıma usulca bir öpücük bıraktı. Ardından boynumdan da sulu sulu öptü. "Cennet kokuyorsun resmen."

Kıkırdadım usulca. İlk tanıştığım Jungkook ile şu an ki arasında uzay boşluğu kadar fark vardı. Ben bu halinden çok memnundum orası ayrı. Hep bu anları hayal etmiştim zihnimde. Şimdi ise bunları yaşıyor olmak rüya gibi geliyordu, inanamıyordum bir türlü. Öte yandan bunlar bir rüyaysa uyanmak da istemiyordum asla.

My Baby // KookMin ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin