Zorlamak istemiyorum illa yorum yapın diye ama ne düşündüğünüzü de çok merak ediyorum... Yani zorlama yok ama yorum yaparsanız gerçekten mutlu olurum, iyi okumalar 🍀
•
Jaein abla... yokluğu o kadar belliydi ki aradan aylar geçmesine rağmen atlatamıyordum.
2 yıl önce ekibin ilk kurulduğu günü hatırlıyordum. Sonunda bir yere kabul edilmenin verdiği sevinçle tarif edilen odaya girmiş ve şok olmuştum. Bizimkiler daha tanışmadan kavga etmeye başlamıştı, Chan ve Jaein abla ise şaşkınlıkla onları izliyordu. Arada birbirlerine kaçamak bakışlar attıkları da gözümden kaçmamıştı. Sonra kavga o kadar büyümüştü ki birbirlerine bir şeyler fırlatmaya başlamışlardı. Kafama yediğim sandalye darbesi, kavgayı bitirirken Jaein abla yanıma koşup, şişen yere buz getirmesi için diğerlerine bağırmıştı. Herkes başıma toplanarak iyi olup olmadığımı sormuştu.
Böyle tanışmıştım onlarla.
Jaein abla aynı o gün yaptığı gibi her zaman bana koşan ilk kişiydi. Yardıma ihtiyacım olduğunu anlar, yere düştüğümü ilk o fark ederdi. Kalkmam için elini uzatan kişi de oydu.
Sevgi dolu bir ailede büyümemiştim. Ailem her zaman abimi ilk sıraya koyardı, bütün tebrik ve sarılmalar ona giderdi. Hediyeler, en güzel yemekler hep onun içindi. Bu yüzden daha liseyi bitirmeden iş arayışlarına girmiş ve okulum biter bitmez evden ayrılmıştım. Eh, pek umursamamışlardı zaten. Sadece abim yanında kalmam için ısrar etmişti, o kadar.
Belki de çok abartıyordum. Beni seviyorlardı... seviyorlardır yani. Şımarık davranmaya gerek yoktu.
Ama biliyordum... Jaein abla bana her zaman aradığım o sevgiyi koşulsuz vermişti. Aramızda kan bağı olmamasına rağmen öyle benimsemiştim ki onu. Sanki sonsuza kadar yanımda kalacaktı ve her zaman ona koşup beni üzen şeyleri anlatacaktım.
Saçımı okşayıp, "Bunu da atlatacaksın." derdi. Bizimkiler bana bulaşıp beni sinirlendirirse önüme geçip onları azarlardı. Görevlerde başım belaya girerse ya da yaralanırsam, beni korumakla görevli olan Changbin'i azarlardı. Hatta o kadar çok kızardı ki Changbin bir yerden sonra kulaklarını kapatırdı duymamak için.
Onu kendime örnek alıyordum. Kendine güveni tamdı. Kimsenin ona ne yapacağını söylemesine izin vermezdi. Ne zaman ne söylemesi ve yapması gerektiğini bilen, ayaklarını yere sağlam basan biriydi. Müdür Kim'e, Seungmin'den sonra itiraz edebilen tek kişiydi aynı zamanda. Yaptığı bombalara laf eden olursa pişman ederdi o kişiyi. Sadece konuşarak bile birini usandırabilecek kapasiteye sahipti ama bazen şiddete de başvururdu.
Bizimkileri az dövmemişti, Chan'ı bile dövmüştü bir keresinde. Hatta Chan, "Zaten hoşlanıyordum ama bana vurduğunda tamamen aşık oldum." demişti bunun hakkında.
Uykusuz geçirdiğim kaçıncı gündü sayamıyordum artık. Başımı masama koyup gözlerimi kapattım. Bizimkiler bağıra çağıra futbol hakkında tartışıyordu. Ortamda ses varken daha güvende hissediyordum, şimdi biraz uyuyabilirdim.
Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama patlamaya benzer, yüksek bir ses duymuş ve titreyerek uyanmıştım. Elimi kalbimin üzerine koyup hızla sesin neyden geldiğine baktım. Bomba patladı sanmıştım.
Bizimkilerin kavgası şiddetlenmişti. Hepsi ayaktaydı ve birkaç sandalye devrilmişti, sanırım sesin kaynağı da sandalyelerdi.
Dişlerimi birbirine bastırarak sinirle baktım onlara. Aptal bir oyun yüzünden tartışıyorlardı ve korkudan ölecektim az kalsın.
Küfürler havada uçuşurken ellerimi masaya koyarak yavaşça kalktım. Hâlâ şokta olduğum için titriyordum. Yine yavaşça ofisten çıkıp üst kattaki tuvalete gittim.
