Araba anahtarı elimdeyken konağın kapısını tıklattığımda takım elbise giymiş Mehmet'i görmemle şaşırarak kaşlarımı havaya kaldırdım. ''Hayırdır?'' Yol yorgunu olmakla beraber tüm gece neredeyse uyanık durmuştum. Aklıma gece yaşananlar geldikçe içim daralıyordu.
''Gel gel... Baban ağzına edecek senin...'' Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken yüzüm buruştu. Sıçmıştım galiba...
''Tam olarak neden?'' Mehmet şimdi fark ettiğim elindeki mavi dosyayı önümde salladığında ''Aha sıçtım...'' dedim ürkerek. Mehmet 'ya ya' der gibi kafasını salladığında bir gözüm toprağa bakar olmuştu...
''Benim suçum mu aptal olup becerememek?'' Mehmet kaçış manevramı görmüş olmalı ki ensemden tuttuğu gibi büyük geniş avludan geçirip evin girişine götürdü. Yürürken cebime zar zor soktuğum anahtar götüme batıyordu. ''Ben orasını bilemem Soner. Ben, sen Ordu'dayken yüz tane madde saydım, kalkıp yine saymadığım 101. şeye göre imzalamışsın dosyayı. '' Ayakkabılarımızı çıkarırken dudak büktüm. Eli hala ensemde duruyordu. Kıskıvrak yakalanmıştım yine...
''Keşke seni avukat olarak işe almasaydık Memoli...'' Mehmet yeni çıkmaya başlayan sakalanı sıvazladı dosya tuttuğu eliyle. ''Beni almasan arkanı kim toplayacaktı çok merak ediyorum.'' Sırıtmaya başladığımı gören Mehmet ''Offf.'' diyerek elini ensemden çekti. "Oğlum zaten işim başımdan aşkın bir de hatalarınla uğraşıyorum... Sürekli arkanı topluyorum lan!''
Elimle ensemdeki uzamaya başlamış saçlarımı kaşıdım. Adam sapına kadar haklıydı...
Kollarını bağladığında takım elbisesinin katlanan yerlerini elimle düzeltirken "Hewal valla arıycam adamları şimdi..." gözlerini kısarak bakmaya devam ettiğinde sırıtmaya çalıştım. Lan arasam adamları ne olacaktı anasını satayım...
Babam öldürecekti bu sefer....
Mehmet aklımdan geçenleri görmüş gibi bir ifade takındı ve kollarını çözdü. Alnını sıkıntıyla ovalıyordu konuşmaya başladığında. "Babana söylemedim anlaşmayı. O sana oradayken aramadın diye kızgın." Yüzümdeki sırıtış solarken bir adım geriledim. Mehmet'in gözleri yüzümde dolaşırken "Yol yorgunluğu mu yoksa bir şey mi oldu diyeceğim olmayacak..." Etrafına bir bakış attı. "En azından burada."
Yutkunup kafamı sallarken aklıma bir çift koyu kahve göz geliyordu. Siyah gür kirpikler ve iri beden aklıma düştükçe içim daraldı. İçim daraldıkça nefes alamaz gibi hissetmekten öteye gidemedim. Babamın odasına götüren her adım sanki boynuma atılan yeni bir ilmekti.
Onu öyle savunmasız ilk defa görmüştüm, onu ilk defa açık açık görmüştüm o mezarlıkta.
Gözlerimi kırpıştırarak koyu kahverengi oymalı kapıya bakarken Mehmet kapıyı tıklattı. Gür sesin Kürtçe gel demesiyle kendimi toparlamaya çalıştım. ''Kendal ağam.'' diyerek içeri giren Mehmet'in ardından girdim. Kapı usulca kapanırken odadaki büyük geniş oymalı masa ve bir çok yöresel eşyanın yanında yurtdışından gelmiş hediyelerde gözüm gezindi. Her şey bıraktığım gibiydi. Babamın o sinirli, huysuz suratı da dahil.
''Biz hallettik her şeyi.'' derken bana ufak bakış atan Mehmet'le yerimde birkaç saniye kıpırdandım. İnşallah hallederdik...
''Kûçik hatî (Köpek de gelmiş)'' Babamın koyu kahve gözleri gözlerimi bulduğunda ''Biliyorsun baba, Baran'laydım.'' dedim çabucak. Türkçe konuşmamla gözlerini kısarken yutkundum. Evet dakka bir gol birdi. ''Min çi ji te re got Soner? (Sana ne dedim Soner?)'' Sırıtırıp kafamı salladım. ''Ez ji bîr dikim. (unuttum.)'' Kahve gözeleri sinirle yüzümde dolaştıktan sonra kafasını yana eğip ''Hasbünallah'' dediğini işittim. ''Yarın gidip görüşürüz o halde.'' Diyen Mehmet'le babam kafa selamı verip onundaki kağıtlara eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (GAY)
Romans"Hani diyordun ya ben sevemem seni, işte orada biraz koptuk seninle. Çünkü ben zaten istememişken gelmemiş miydin hayatıma? Neden şimdi, neden ?" Gözlerine baktığımda pişmanlık gördüm. Peki ya ne için? Benim için mi, yoksa dedikleri için miydi bu hi...