Gamzedeyim Deva Bulmam - Dedublüman
''Aşık mısın?''
Annem gözlerini gözlerime dikmiş bakıyordu. Gözlerimi ondan aldığım için her zaman sevinmiştim. Fakat şimdi o gözlere bakmak bana kötü hisleri hatırlatıyor, kendi acılarımla yüzleşmemi sağlıyordu.
Cevap veremeyeceğim şeyleri sorup duruyordu. Uzun zamandır böyleydi.
''Aşk... '' diyerek anneme baktım. ''Aşk nedir ki anne?'' Annemin gözleri üzgün bir hale gelirken yutkundum. Benim de gözlerim böyle mi oluyordu üzülünce? En çok da o dev adama bakarken böyle mi oluyordu?
Üstümdeki kabana usulca uzanıp omuzlarımdan aşağıya sıyırmaya başladı. Benimle arasındaki az yaş farkına rağmen bana tecrübeli bir anne gibi davranıyordu. Halbuki onun daha yaşayacak çok şeyi vardı.
Benim de daha yaşamam gereken çok şey vardı...
''Aşk yüreğindeki ağrıdır Soner.'' Tam olarak bana cevabı veren sözcükleri ağzından çok kolay bir şey gibi çıktı.
Aşk yüreğindeki ağrı demekti.
26 yaşında, eve stresli, mutsuz ve bir o kadar dolu gözlerle geldiğimde annem öğretmişti.
''Aşığım.'' dedim buğulu bir sesle. Sanki dokunsalar ağlayacaktım. Annemin eli kabanımın yakasında dondu.
Kelimeler bana çıkmaz sokakta bir ışığın altında kalmışım da bir şey yapmaya mecalim kalmamış gibi etrafa bakışımı anlatıyordu. ''Tamam.'' dedi sadece.
Uzun bir süre elleri asılı kaldı bedenimde. Usulca ellerini benden çekip kendini toparlanmaya çalıştı. Ama hayır, görmüştüm işte. İki üç kelimeyle annem de benim gibi darma duman olmuştu. Yanımdan uzaklaşırken gitme diye arkasından ağlayasım geldi.
Aylar önce ona diyemediğim gitme lafını anneme de edemedim.
Odamda tek başıma kaldığımda zihnim karman çorman olmuş, ruhum can çekişircesine sancılanıyordu. Yüreğim sancılanıyordu. Sığamıyordum bu dört duvar arasına, sığamıyordum bu koca şehre...
Ne olacaktı şimdi? Nasıl çıkacaktım bu bilinmezlikten?
Birkaç gün sonra Mehmet'in düğünü olacaktı. Baranlarla daha konuşmamış durumları nasıl öğrenmemiştik. Ameliyattan sağlıklı bir şekilde çıktığını biliyorduk ama ne kadar süre daha bunları yaşaması gerektiğini bilmiyorduk.
Düşüncelerim beni oradan oraya savurmaya devam ederken bir kaçış yolubulmak için telefonuma baktım. Hala Alev'in yazdıklarına görüldü bırakılmış şekilde duruyordu.
Alev'in olayları ne kadar bildiğini bilmiyordum ama bana bunları yazacak kadar farkındaydı her şeyin. Belki de Nilay'la sandığımdan çok yakındı ve Nilay sandığımdan çok şey biliyordu.
Elim birkaç saniye konuşma bölümünde gezinse de yavaş yavaş çıktım oradan.
Parmaklarım sanki ne yaptığını bilirmiş gibi ezbere bildiği numarayı yavaş yavaş tuşladı. Kendime engel bile olamadan arama butonuna basmıştım.
Yavaş yavaş kulağıma yasladığım telefonla yine yatağımın karşısındaki aynaya baktım.
Kendi gözlerimle göz göze gelmek beni yaraladı. Korkularımla yüzleşmemi sağladı.
Ne yapacağımı bilemeyerek telefonun açılmasını bekledim.
Birkaç hışırtı sesi duyuldu, ardından ''Çirkin?'' diyen o adamın sesi.
Sessizce, aylar sonra duyduğum sesi sindirmeye çalıştım. Çalıştım çünkü sesini duymam bile elimi ayağımı buz tutturmuş, titremesine neden olmuştu.
''Çirkin ses çıkarmayacaksan kapatacağım.'' karşı taraftan konuşma sesleri gelirken derin bir nefes aldım. Sesimi bulabilceğimi sanmıyordum şu an.
''Kamil...'' dedim zar zor çıkan sesimle.
''Söyle...'' Sesi öyle bir tondaydı ki her şeyi bırakıp koşasım geldi. Ona doğru, acılarıma doğru. En çok da imkansızlıklara doğru...
''Ben...'' dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Karşı taraftan derin bir iç çekme sesi geldi ve birkaç kapı kapanma sesi.
''Çirkin bak işimin başındayım, babam burada. Biliyorum söyleyecek bir şeyin yok ama yine de aradın beni.'' Yutkundum.
''benim hiç seni arayasım gelmiyor mu sanıyorsun?'' Kafamı iki yana salladım sanki görecekmiş gibi. Halbuki bu koca odada yalnız başımaydım.
''Sanmıyorsun değil mi... Benim de içim gidiyor ulan.'' Sonlara doğru sesi o kadar öfkeli geliyordu ki korkakça ''Neden?'' diyebildim.
''Neden mi?'' Gülüşünü duyduğumda içimde bir yerler kıpırdadı. Aylar boyu ölü sandığım bir yerdi.
''Sen harbiden salaksın çirkin. Başka da bir şey demiyorum.''
Yüzüme kapanan telefonla gözlerimden uzun süredir akmayı bekleyen yaşlar hızlı hızlı yerlerini aldı ve yanaklarımdan süzülmeye başladı.
Hırsla onu geri aradım.
Açmadı.
Belki ağlarken on kez daha aradım. En sonunda dayanamamış olacak ki ''Ne var, NE!'' diyerek açtı.
''Seviyorum seni.''
Sinirle nefes alış verişlerini dinledim. Gözümden yaşlar akarken yine konuşmaya çalıştım. ''Belki diyeceksin ne yaşadık ki böyle yapıyor, belki diyecek- '' Hıçkırıklarla konuşmam kesildiğinde kendimi toparlamaya çalıştım.
''Ağlama lan... Ağlama zaten burada deliriyorum.'' Burnumu çekip yatağa uzandım yıkılmış halde. ''Ağlama içim gidiyor. Yapma bunu bana.''
''Neden?'' dedim yine o titrek halimle.
''Geldiğimde göstereceğim sana nedenini. Şimdi ağlamayı kes. İşe geri dönmem lazım.''
Ses etmediğimde ''Tamam mı?'' dedi usulca. Sesi ilk defa bana karşı bu kadar şefkatliydi. Belki de bu zamana kadar gösterdiği duygular arasında en şefkatlisiydi. Baran'ın durumunda bile bu kadar yumuşak bir şekilde konuşmamıştı benimle.
''Tamam.''
Arkadaşlar merhabaa.. sınavlarım berbat olsa da bittiği için dönmemiz lazım diye düşündük (ben, kamil ve soner.) Soner ve Kamilin yolu uzun değil maalesef arkadaşlar... Az kaldı onların yolunun bitmesine..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (GAY)
Romansa"Hani diyordun ya ben sevemem seni, işte orada biraz koptuk seninle. Çünkü ben zaten istememişken gelmemiş miydin hayatıma? Neden şimdi, neden ?" Gözlerine baktığımda pişmanlık gördüm. Peki ya ne için? Benim için mi, yoksa dedikleri için miydi bu hi...