Araba köye yaklaştıkça Turgut ellerini sıkılaştırıp direksiyonu daha sıkı kavradı.
''Fışki, bu köy bizi kurşuna dizmeden bu düğünü atlatırız di mi?''
Turgut bakışlarını ön camdan çekip bana sabitlediğinde yüzünde pis bir sırıtma vardı. ''Kendal ağa ağzına tükürmesin de yiğidim...'' Kaşlarımı çatıp ona bakarken arabayı durdurup yavaşça kapısını açtı ve toprak yola adımını attı.
Bu olanlardan sadece bir parça bile haberi olsa Kendal ağanın ne yapacağını bilmiyordum ama Soner'i bir daha göremeyeceğimi biliyordum. Soner konusunda canım çok sıkkındı. Soner'in ağlamaları aklımdan silinmezken kalbim sıkışıyordu. Belki de böyle olmayabilirdi...
Vicdan insanın en büyük hapishanesiydi.
Duran arabanın ardından ben de arabadan inip arka koltuktaki Sergen'e baktım.
Gergin halini toparlayıp uyuyan Baran'ın kolunu omzuna atıyordu. Tam o sırada Turgut onların tarafındaki kapıyı açıp Baran'a uzandı ve Sergen'in de desteğiyle onu sırtına attı.
Turgut'un yüzü kıpkırmızı kesilirken salak fışkilere göz devirip yanlarına gidip Baran'ı dikkatle sırtladım.
''Bu aygırın bana borcu var.'' dedim sırtımda ayı gibi herifle yürümeye çalışırken. Allahtan evin dibine kadar girmişti de az bir yürüyüşle eve varabiliyordum. Yoksa ciddi manada bel problemleriyle burun buruna olacaktım.
Baranların evinin kapısına geldiğimizde kapıya yakın pencereden bir kıpırtı görmemle kapının açılması bir oldu.
"Oy yavrularım...". Hafize teyzenin bize atılmasıyla sallandım ama sırtımdaki aygırı düşürmemeye ant içtim. Yoksa Turgut fışkisı beynimi sikerdi.
"Teyzecuum iki dur daaa" Hafize teyze konuşmamala hafif gözü yaşlı şekilde geri çekildi ve burnunu çekti.
"Yavrum ben şey edemedim." Eşarbının köşesiyle gözlerini kuruladı. " Oğlum sağlam döndü ya daha ne isteyeyim." Sesindeki burukluk kaşlarımı çatmama neden oldu ama likayitsiz şerefsiz fışki Turgut her anın katiliydi.
"Valla benim gibi mükemmel doktor olamaz Hafizeciğim. Bilirsin ki ben mükemmel bir doktorumdur ve her zaman ellerimle harikalar yaratırım." Hafize teyzeye aynı zamanda sarılıp aynı zamanda mal mal ego kastığı için sırtımdaki yük arttı ve ben onu köşeye omzumla itip içeri yollandım.
Arkadan Sergen'in "öldüm ben.." diye sızlanmqlarıyla pis pis sırıttım. Şu an düşünmem gereken çok şey olmasına rağmen başka şeylerle meşgul olabiliyordum Ne de olsa etrafımdakiler başlarına yeterince bela bulaştırıyordu.
Baran'ın odasına girip koca danayı yatağa bırakınca yüzündeki o rahatsız ifadeyi gördüm. Turgur ve o çok şey atlatmıştı. Merak ediyordum acaba yıllar önce bu iki adam bu şartlarda nasıl olurdu...
Kapıdan içeri itişe kakışa giren Turgut ve Sergen yüzünden düşünmeyi bıraktım ve arkamı dönüp iki mala baktım.
Evet her zamanki gibi mallardı.
Sergen neden ona bu kadar hızlı sürdün senin yüzünden derken Turgut da sinek kovalıyordu başından.
Derin bir nefes aldım. O sırada Turgut başındaki Sinek Sergen'den kurtulmuş Baran'a eğilmişti.
Eh bazılarının yalnız kalması gerekiyordu.
Sergen'in kolundan tuttum ve odadan çıkarmak için sürüklemeye başladım.
"Ama amaa.." diye söylenmesiyle kafasına bir şanar geçirdim.
"Yürü len fışki."
****
Sergen önümde Nazlı'ya yalvarırken gergince elimi kirli sakalımda gezdiriyordum. Turgut ve Baran ortalıktan kaybolmuş ve başımıza ediyle büdüyü bırakmıştı.
Ediyle büdü tam olarak Mehmet ve kardeşi oluyordu.
Edinin düğünüydü ama ortalıktan kaybolan Baran ve Turgut'tu. Kendi düşüncelerimden sıkılıp başımı sağ tarafıma çevirdim.
Mavi gözler sakince yere bakıyor ve gözlerinin altındaki tende morluklar görünüyordu. Sarı civciv benim diyişimle Çirkin Baranların evinde durmuş beni yok sayıyordu.
"Sevgi yok mu ?" Diye sordu Aziz. Aziz'in bonus kafasına bir şamar atmak istedim.
"Fışki sence gelinin burda ne işi var?" Tip tip suratıma bakıp yerdeki mindere çöktü. "Mehmet'in ne işi varsa onun da o işi olur belki?"
Onu duymamazlıktan geldim. Çünkü ona odaklanamayacak kadar benim sesimle gerilen Çirkindeydi dikkatim. Benden kaçıyordu. Kaçanın ben olmam gerekmesine rağmen yüzüme bile bakmıyordu. Ne olduğunu bilmiyordum ama Mehmet'in de bakışları ara ara çirkinle aramda dönüp duruyordu. Sanki gerildiği veya düşündüğü bir şey vardı.
Gerçi Kendal ağayı düşünürsek çirkinin beni aradığı zamanla şu zaman arasında değişen bir şey yoktu. Hala pişmanlıklar ve korkular içerisindeydik.
Hisleri kabullenmek zor olduğunu söyleyen şairler ve yazarlar halt yemişti. Asıl zor olan sevgiyi yaşamaktı. En iyi örneği de çirkinle bendim.
"Baran ve Turgut akşam bizi kulübeye çağırıyorlar." Mehmet'e döndüm. "Ne kulübesi?"
O sırada çirkin elini gergince ensesinde dolaştırdı. "Turgutla tanıştığımız." Diye mırılandı.
Onun sesiyle Mehmet öyle bir kahkaha attı ki kızlar ve ben kaşlarımızı çatmadan edemedik.
"Demek istediği şu heval. Turgut'u kaçırdık sandığımız ama onun bizi paket ettiği mekan."
Pis pis sırıttık Aziz'le birbirimize bakıp.
Meslek lisesi çıkışı ne demek bilmiyordu bu dümbükler.
"Nazlı canım yarim aşkım. Biz bu akşam aşkımızı tazeleriz di mi kulübede?" Sergen sümük gibi Nazlı'ya yapışırken Nazlı eliyle onun kafasını iteledi.
"Bekarlığa veda gecesi olacak. Sadece erkekler." Diye alt yazı gerti Kenan dümbüğü. "Kızlar yengeyle birlikte olacak." Sergen'in yüzü Turgut'a beddua ettiği zamanlar gibi buruşurken sırıttım. Ya o nişanı bozacaktı bu karı ya da Sergen fışkiyi yemişti.
Soner'le erkek erkeğe her şeyden haberi olan insanlarla küçük bir kulübede tıkılı kalma düşüncesi bir anda beni buz gibi etti. Konuşmamız da gerekiyordu ama konuşurken de ne diyecektik ki ?
Gözlerimi yumup sabır diledim allahtan, bu yoldan çıkış için bir işaret diledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (GAY)
Romance"Hani diyordun ya ben sevemem seni, işte orada biraz koptuk seninle. Çünkü ben zaten istememişken gelmemiş miydin hayatıma? Neden şimdi, neden ?" Gözlerine baktığımda pişmanlık gördüm. Peki ya ne için? Benim için mi, yoksa dedikleri için miydi bu hi...