BÖLÜM VIII - VATAN SAĞ OLSUN

3.8K 470 174
                                    

veeee.... Bölüm!


KOKUNU İÇİME ÇEKTİM YA, NEFESİMİ ÖLENE KADAR TUTASIM VAR!

“Komutanım! Komutanım Doğan! Doğan komutanım...” Kerem ile Can kulaklıklarından duydukları şeyle birbirlerine baktılar.
“Doğan ne Ersin?” dedi Kerem.
“Komutanım!” derken boğazı düğüm düğüm olmuş, konuşamıyordu.
Bunu fark eden Kerem bağırdı, “Ersin Doğan’a ne oldu?”

Can da komutanının yanında, kulaklığından duyuyor, tedirginlikle bakıyordu ona.
“Şe-şehit olmuş komutanım,” derken son gücünü harcamış gibi cılız çıkmıştı sesi.
Arkadan duydukları araba sesi ile Can ile Kerem aynı anda döndüler. Çocuğu bir arabaya bindirmiş götürüyorlardı ki, Can sinir ve acıyla “Aaaaa!” diye bağırıp koşarak arabanın lastiklerine sıktı. “O çocuğu size vermeyeceğim lan, orospu çocukları!”
Araba sağa sola giderek durduğunda Kerem de askerinin peşinden koşmuştu, “Lan hepiniz mi manyaksınız?”

“Sizin askerleriniz çünkü!” dedi Can arabaya doğru tabancasını yöneltirken, “Ellerini kafana koyup çık lan!”
Kerem de diğer taraftan silahı doğrulttu, “Çık çık çık çık!” arabanın içinde eğilmiş elleriyle başını koruyan küçük çocuğu görünce, ellerini havaya kaldırıp, “Ben askerim korkma tamam mı? Bitti!” dedi sakin bir sesle.
Çocuk başını kaldırıp ona görünce gülümsedi, “Korkmadım ki,” dedi aslında rahatlamış olmanın verdiği o tavırla.

“Aferin aslan parçası hadi gel!” deyip çocuğu kucağına aldı.
Can üç adamı kelepçeledikten sonra o da çocuğun yanına geldi, “Komutanım, Doğan?”
Kerem sıkıntı ile nefes alıp verdi, “Dua edelim Can. Dua edelim de yalan olsun. Ayrıca asker yaptığın çok tehlikeliydi, dua et işe yaradı.”

“Komutanım, açık arazi, çarpabileceği bir yer yoktu. Toprak zemin üstelik.”
Başını aşağı yukarı salladı, “Çocuk sana zimmetli, ben Ersin ile Ferman’a bakacağım.”
“Emredersiniz komutanım!”

***

Erdem bomba düzeneğini bozduğu an, hepsi aynı anda içeri koşmuşlardı. Ali Kerim Beytullah’a bağırdı, “Beyto hemen kontrol et, hadi! Hadi Beyto yaşat onu!”
İpek hepsinden önce koşmuş onu kucağına yatırmıştı bile. Beytullah da çantasını yere atıp içinden ilk yardım malzemelerini çıkarmış, adamın yanına gelmişti.
“Doğan, Doğan’ım bak geldim, hadi aç gözlerini.”

Doğan yavaşça gözlerini açtı ve zar zor gülümsedi kadına, “Gele-öksürdü-geleceğini biliyordum.”
İpek göz yaşları arasında gülerek başını aşağı yukarı salladı, “Evet, biliyorsun. Geldim işte bak.”
“Seni Allah’a, bayrağımı ve künyemi sana emanet ediyorum sevdiğim. Onlara iyi bak.”
“Hayır! Hayır! Hayır! Buradan gideceğiz, şimdi gelip bizi alacaklar, dayan!”

Ali Kerim sinirle ellerini saçlarından geçirirken Beytullah’a bağırdı, “Hadi Beyto!”
Beytullah kontrollerini yapıp komutanına döndüğünde başını sağa sola salladı. Sonra ayağa kalkıp, “Kurtulamaz komutanım,” dedi çaresizce. “Çok kan kaybetmiş.”

Ali Kerim adamın yakasını tuttu, “O zaman damarlarımızdaki kanı çek ve ona naklet! Bir şey yap!”
Beytullah da acıyla bağırdı, “Komutanım!” sonra fısıldadı, “Yapılacak hiçbir şey yok.”
Doğan kanlı elleri ile sevdiğinin yanağını okşadı, “Vatanımız sağolsun sevdiğim. Bu dünyada bir tek seni sevdim ve hep seni bekleyeceğim,” dediği an gözleri kapanıp, eli kadının yanağından düştü.

İpek dehşetle “Doğan!” diye bağırdı. “Doğan yapma! Dayan! Dayanman lazım! Beni böyle bırakamazsın!” Ayağa kalkıp Beytullah’ın yakasını tuttu, “Bir şey yapsana! Kalp masajı, bi-bir-bir şey yap! Ölüyor o!”
Beytullah kadının ellerini yakasından çekip onu kendine çekip sardı. “Özür dilerim teğmenim, yetişemedik ona. Özür dilerim.”
İpek ağlayarak başını sağa sola salladı, “Hayır, bir şey yap! Lütfen!” dedi çaresizce inleyerek. “Bak, demin konuştu benimle! Bir şeyler yapabilirsin!”

DİPSİZ KUYU - İNKİTAM SERİSİ I - FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin