Marinette'den;
Arkamı dönüp hızla koşmaya başladım. Nedenini bilmiyordum. Sonuçta zamana karşı yarışmıyordum, ama biran önce her şeyle yüzleşmek istiyordum.
...
"Marinette?.."
"Merhaba Alya. Şey, benim acil Kagami'ye ulaşmam gerekiyor da."
"İçeri geç."
Kafa salladım ve içeri geçtim. Alya'nın odasına girdiğimizde yatağın üstünde duran telefonunu alıp, Kagami'yi aradı.
"Alo, Kagami."
"Hayırdır Alya, bir şey mi oldu? Sen beni hafta sonları aramazdın."
"Marinette burada. Acil seninle görüşmesi gerektiğini söyledi."
"Her şey yolunda mı?"
"Ne olduğunu ben de bilmiyorum."
"Tamam, hemen geliyorum."
Telefonu kapatıp bana döndü.
"Marinette, her şey yolunda değil mi?"
"E-evet, sadece Kagami'yle bir şey konuşmalıyım."
"Pekala, Adrien'la Luka meselesine ne oldu? Bir şey bulabildin mi?"
"Ha-hayır, henüz bir şey bulamadım."
Alya bir süre bekledi ve sonra beni kolumdan çekip bir yere oturttu.
"Biraz bekler misin?"
Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Alya odadan çıktı. Geri geldiğinde elinde iki tane bardak vardı. Bardaklardan birini bana doğru uzattı.
Alya yanıma oturunca uzattığı bardağı aldım. Onun tuhaf bakışları altında bardaktaki içecekten birkaç yudum içtim.
"Beyaz şakayık..."
"Biliyor musun?"
"Evet... Önceden babamla içmiştim."
Sıcak çay buharının yüzüme değişini izledikten bir süre sonra Alya'ya döndüm.
"Burada satıldığını bilmiyordum. Çin'e özgü bir şey."
"Bana Kagami vermişti. Kendisi tadını beğenmemiş, bana paketledi resmen!"
"Kagami?.. Peki, sen sevdin mi?"
Alya bardaktan birkaç yudum alıp yüzünü ekşitti.
"Fena değil, ama hâlâ alışmaya çalışıyorum."
Alya'ya gülümsedim ve birlikte çaylarımızı içtik. Kagami gelene kadar konuşup durduk. Daha doğrusu Alya konuştu ve ben dinledim. Ama nasıl olduysa Alya bir şekilde beni de eğlendirmeyi başardı.
Kagami geldiğinde onunla konuşmak için kolundan çekiştirip Alya'dan uzaklaştırmaya çalıştım.
"Marinette, ne oldu? Her şey yolunda mı?"
"Biraz kısık sesle konuş Kagami yoksa Alya duyacak."
"Marinette, ne hakkında konuşacağız artık söyler misin?"
"Annen nerede?"
"Annem mi? O senin de annen bunu biliyorsun değil mi Marinette? Ayrıca... annemi ne yapacaksın?"
"Annen nerede Kagami, onunla konuşmam gerekiyor."
"NE-!"
Kagami arkasını dönüp, Alya'nın onu duymadığını görünce fısıltıyla tekrar sordu.
"Ne? Sen, çıldırdın mı Marinette?"
"Kagami, bilmediğin şeyler var. Şimdi lütfen söyler misin Sabine nerede?"
"İyi benimle gel, birlikte gidelim yanına."
Alya'ya gitmemiz gerektiğini söyledim. Kagami zar zor ikna etti yoksa bizi bırakmayacaktı.
Kırmızı bir arabayla Kagami'nin olduğunu düşündüğüm eve geldiğimizde anlamsızca ayaklarım titriyordu. İçeri girdiğimizde bunun anlamsız bir gerilmeden fazlası olduğunu anlamıştım.
...
Gece yarısı oldu ve ben bankta yapayalnız bir şekilde oturuyorum. Tıpkı yıllardır yaptığım gibi, ama bu farklı.
Flashback
"Anne, burada seninle konuşmak isteyen biri var."
"Marinette?"
Sabine oradakilere içeriyi boşaltmalarını söylediğinde sadece ikimiz kalmıştık.
"Buraya neden geldin ya da nasıl geldin hiçbirini bilmiyorum ve umurumda da değil. Şimdi ne söyleyeceksen söyle ve git."
"Artık senden emir almıyorum Sabine."
"Sabine mi? Annenim ben senin!"
"Tabi, babam öldüğünde beni sokağa atıp ilgilenmeyen ve dokuz yıl boyunca yüzünü bile görmediğim bir anne. İstemez kalsın."
"Ağzını topla Marinette yoksa çok kötü olacak."
"Görme problemin var sanırım. Ben o beş yaşında hizmetçi gibi kullanıp sokağa attığın kız değilim, artık büyüdüm."
"Çok oldun ama sen!"
"Ne yapacaksın? Ne yapabilirsin ki? Ah, pardon babamı ölüme sürüklediğini unutmuşum."
"N-ne diyorsun sen be?"
"Senin yaptığını ikimizde çok iyi biliyoruz."
"Evet, ben yaptım ama yanlışın var kızım. Ölüme sürüklediğim kişi baban değil, Tom Dupain-cheng'di."
"B-bu ne demek oluyor!?"
Flashback end
Hayat neden beni seçmişti? Canı acıyan tek kişi olmak zorunda mıydım? Tüm acılarımı bölüp insanlığa paylaştırsak kimsenin dayanamayacağını düşünüyorum. Abartıyor muyum? Abartan ben değilim, hayat abarttı. Bildiğim her gerçek yalan çıktı ve ben tutunacak bir şey arıyorum. Tüm acılara, hüzünlere, zalimliklere katlanırdım. Ama babam, babam bile sandığım kişi değilmiş. Şimdi ne yapacağımı bilemiyorum. Bu olmak zorunda mıydı?..
Akan gözyaşlarımı sildim.
Söylenilenler umurumda bile değil, eğer emin olduğum tek şey varsa o da Tom Dupain-cheng'in babam olduğu. Biyolojik babam olup olmaması fark etmiyor. Gördük biyolojik ebeveynliği, beş yaşında sokağa atıldım. Ne olursa olsun ben Tom Dupain-cheng'in kızıyım ve öyle de kalacağım.
Sonsuza dek...Tekrardan herkese merhaba. Umarım iyisinizdir ve umarım bu bölümle sizi hayal kırıklığına uğratmamışımdır. Bölümü cidden düzenleyecek vakit bulamıyorum, o yüzden tuhaf olan yerler olmuş olabilir. Mantık hatası falan yaptıysam özür dilerim. LGS ye de 90 gün kaldı sanırım. Yakında kurtulacağım için mutluyum. Hem buraya daha fazla vakit ayırabilirim :]
Kendinize çooook iyi bakın. Birde sanırım bir sonraki bölüm kitabın son bölümü olacak. En azından şu an öyle duruyor. İyi akşamlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşama Arzum [TAMAMLANDI]
FanfictionGenç kız yine aynı banka oturdu. Her geçen gün Dünya daha da anlamsız geliyordu ona. Ama o akşam oturduğu bankta olacaklardan ve hayatının biranda değişeceğinden habersizdi... (MUCİZELER YOKTUR!)