5.

287 21 14
                                    

(9 Yıl sonra)

Yazardan;

O korkunç günden bu yana tam 9 yıl geçti, ama kızın hayatı aynı kaldı hiç değişmedi. Her gün artık ezberlediği manzaraya bakarak geçiriyordu günlerini ve orda hayatının sonlanmasını umuyordu bazen.

Bazen yaşamanın saçma olduğunu düşünüyordu. Bir amaç arıyordu bazen. Bazen de gökyüzünün manzarasıyla yetiniyordu. Ara sıra babasını görüyordu. Ve en çokta düşünüyordu, aslında nasıl hissettiğini, kim olduğunu düşünüyordu.

Hayat, yaşamak, mutluluk.

Mutlak mutluluk diye birşey yoktu.

Gülmek, eğlenmek, sevmek.

Aşkın gerçek olduğunu düşünmüyordu.

Ve güven...

Tüm bunların yanında sahip olmadığı birşey daha. Güven duygusu.

Neredeyse kimseye güvenmiyordu. Bu hayatta sadece kendisine güvenmesi gerektiğini çok küçük yaşta, yaşayarak öğrenmişti.

Sadece kendine, babasına ve birazda ona yiyecek vererek yardım eden o çocuğa güveniyordu.

Ha birde o kız vardı, evi yıkıldığında onun yanında olmuştu. Yardım etmeye çalışmıştı.

Onların haklarını asla ödeyemem diye geçirdi içinden genç kız ve yüzünü pencereye çevirdi.

Yüzü her zamanki gibi soluktu ve ifadesiz. İlk defa cama uzandı eli ve dokundu bir umutla.

Biliyordu, yıllar önce öğrenmişti hiçbirşeyi değiştiremeyeceğini.

Ama yine de denemekten, inanmaktan ve umutlanmaktan vazgeçemiyordu.

Saçma olduğunu düşünüyordu, olmayacağını biliyordu, ama sonucunu bile bile yine de güvenmek istiyordu bazen.

Bir mucize bekliyordu, hayatı değişmek için ufak bir mucize bekliyordu sadece.

Mesela bir hafıza kaybı. Evet, bu çok işe yarayabilirdi, geçmişini unutmak çok iyi olurdu.

Ya da biri gelip tüm bunların bir kabus olduğunu söyleyebilirdi.

Veya filmlerdeki gibi babası çıkagelip aslında ölmediğini, numara yaptığını, bunun için bir takım mantıklı sebeplerinin olduğunu söyleyebilirdi.

Ama hayır, bunların hiçbiri olmayacaktı ve genç kız bu mahvolmuş hayatında yaşamaya devam edecekti.

Çünkü o ruhu ölü olarak yaşamaya mahkum tek insandı. Gidenler için yaşaması ve onların acısını fazlasıyla çekmesi gerekiyordu.

Bu neyin cezasıydı böyle, o şimdi burada neyin cezasını çekiyordu? Hangi günahının bedelini ödüyordu? Beş yaşında tüm bunlara katlanması gerekecek ne yapmış olabilirdi?

Kalbi, geçen dokuz yıl boyunca tüm bunlara alışmış olacak ki gözünden tek bir gözyaşı bile damlamadı.

Elini pencereden çekti ve bir süre daha güneşin batıp, ayın gökyüzüne yerleşmesini izledi.

Sonra oturduğu yerden kalktı ve evden çıkıp banka doğru yürüdü. Banka yaklaşmadan biraz önce herşeyi şöyle bir süzdü ve fısıldadı.

"Hiç bir şey değişmeyecek, değişmedi."

Sonra banka oturdu ve ayı izlemeye başladı.

Hayatı gerçekten kötü müydü yoksa o mu abartıyordu?

Gerçekten bu kadar merhametsiz miydi insanlar yoksa o mu yanılıyordu?

Babasının dedikleri (ya da öyle olduğunu sandığı şeyler) geldi aklına.

Flashback

"Hayat hâlâ yaşamaya değer kızım, inan bana nedenini anlayacaksın."

Flashbach End

"Keşke baba, keşke öyle olsaydı. Ama değil, hayat yaşamaya değer falan değil."

O sırada yanında birinin varlığını hissetti genç kız ve başını sağa çevirdi. Sarı saçlı bir çocuk oturmuştu yanına.

Çocuk başını öne eğmiş bir şekilde oturmuş, ses çıkarmıyordu. Bu yüzden genç kızda başını önüne getirdi. Ama sonra çocuğun ağladığını duydu ve başını tekrar ona çevirdi.

O sırada oğlan da ona bakıyordu. Tam o an yemyeşil gözler gördü genç kız ve kendini büyülenmekten alı koyamadı.

"İyi misin?" diye fısıldadı kız.
Ama o sanki dediklerini duymamış gibi konuşmaya başladı.

"Annem..." diyebildi.

En sonunda göz yaşlarını sildi ve tüm gücünü toplayıp konuşmasına devam etti.

"Bugün annemin ölüm yıl dönümü. Hala onsuz bir yıl geçirdiğime inanamıyorum."

Bu sözler karşısında kız ne yapacağını bilemedi. Çünkü bu duygunun nasıl hissettirdiğini biliyordu.

"Tabi eminim beni anlamıyorsundur."

"Hayır, seni çok iyi anlıyorum!"

"Nasıl?"

"Babam... Dokuz yıl oldu."

Oğlan şaşırmış görünüyordu.

"Aaaaa...ben bilmiyordum, kusura bakmayın lütfen."

"Yo, sorun değil. Gerçekten."

Bir süre öylece oturdu iki genç. Konuşmadan ve birlikte sessizliğin sesini dinlediler.

"Peki nasıl oldu?" dedi genç kız.

"Anlamadım."

"Yani, annen nasıl..."
"Lütfen merakımın kusuruna bakma, sormadım farz et."

"Önemli değil."
"O, öldürüldü."

"Anladım. Sorduğum için üzgünüm."

"Gerçekten, önemli değil."

Burukça gülümsedi kızın yüzü.

"Benim babamda, öldürüldü..."

"Ne kadar çok ortak acımız varmış."

...


Eve vardığında pencerenin önüne oturdu genç kız ve o geceyi düşündü.

Uzun zamandır ilk defa bu kadar rahatlamış ve kendini iyi hissetmişti.

Onu her gün görmek istiyordu ve yardım etmek.

François Dupont Lisesi'ne gittiğini öğrenmişti, orda okumak için herşeyi yapardı. Ama okuyamayacağını biliyordu.

Yine de buna içerlenmedi genç kız ve tüm bu yaşadıklarını düşünmeye devam etti.

Sonra babası geldi gözünün önüne ve bir anda aklına dank etti.

Yoksa yıllardır beklediği değişim bu muydu? Babasının kastettiği şey... Bu çocuk muydu?

O an çok önemli bir karar verdi genç kız. Artık biliyordu bu zamana kadar neden yaşadığını. Bundan sonra o çocuk için yaşayacaktı. Kim olduğunu bilmediği o çocuk için...

İyi bayramlar:)

Yaşama Arzum [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin