Noel

1.2K 122 88
                                    

Arkadaşlar öncelikle gerçekten çok çok özür dilerim ancak bu bölüm o kadar hassastı ki, yazmam için abartmıyorum tam iki hafta ilham bekledim. Kalan bir hafta da sadece yazmaya çalıştım, silip silip baştan yazdım. Çünkü olaylar tam burada kopuyor. Tam burada zurna zart diyor. Affınıza sığınarak iyi okumalar diliyorum.

Arkadaşlar normalde bunu söylemem ama lütfen bakın lütfen dinlerken yukarıdaki şarkıyı dinleyin. Bana gerekli ilhami o şarkı  verdi.
Şarkı: Barbara Pravi - Le Jour Se Lève

Melissa ile Draco'nun arası hala bozuktu. Kimse kimseye ilk adımı atma cesareti göstermiyor, resmen aynı binada, aynı sınıfta iki yabancı gibi dolaşıyorlardı.

Harry, Ron ve Hermione ile de çok konuşmuyordu Melissa. Draco'yu umursamasa da eğer babası bunu yakalarsa ölmesi an meselesi bile değildi. Daha o onun öğrendiğini öğrenmeden babasının iksir malzemelerinden biri olurdu. Öte yandan Harry, Ron ve Hermione böyle iyilerdi. Altın üçlünün bir dördüncüye ihtiyacı yoktu. Bu yüzden öyle çok bir diyalogları yoktu fakat Draco için bu böyle değildi. Hala bu üçlüyle uğraşıyor sürekli kavga ediyorlardı. Ama tabii ki Melissa'nın babası sayesinde de asla puan kaybetmiyorlardı.

Günlerden bir gün yine uyandı Melissa. Gerilirken camdan dışarıya gözü ilişti. Her yerin karla kaplı olduğunu görmüştü. "Noel..." diye mırıldandı. Noel gelmek üzereydi. Noelden nefret ederdi. Gerçi o, hiçbir bayramı sevmezdi ki. Buna kendi doğum günü de dahildi. Sahi onun doğum günü ne zamandı? Bu aklına gelince düşünmeye başladı Melissa. "Ne zaman, ne zaman?.." Bir türlü aklına gelmiyordu. Yedi yaşından beri doğum günü kutlamamıştı.

Pansy ve Daphne odada değillerdi. Ayağa kalkıp pencereden dışarı bakmaya başladı. İnsanlar kartopu oynayıp kardan adam yapıyordu. Geri mi yatsaydı acaba? Hem oynasa kimle oynayacaktı ki? Bu yalnızlık üstün zekası karşılığında ödenmiş minicik bir bedeldi. Hayır aslında değildi, ama bir şekilde kendisini avutması gerektiği için buna inanmayı tercih etti Melissa.

Draco ve Pansy dışarıdaydı. Potter, Granger ve Weasley de... Şu an okulun içerisinin bomboş olduğuna yemin edebilirdi Melissa. Herkes tatili bekliyordu. Herkes çok eğleniyordu. İçinden 'boşversene' diye geçirdi. 'Sen böyleyken eğlenmeyi bile hak etmiyorsun. Daha on bir yaşındasın ama hırsızsın, dolandırıcısın, yalancısın. Sabıka kaydın tutulsaydı belki de şu an azkabandaydın. Kimse sana güvenmiyor, kimse sana inanmıyor. Kimse seni sevmiyor. Bak etrafına, bak. Kimseyi görebiliyor musun? Hayır. Şu an ağzınla kuş bile tutsan bu değişmez. Üzülme, ağlama, bu hayatı sen seçtin çünkü.'

İksir dersi bir saat sonraydı. Bu soğukta diğer sınıflarda ders yapmak bile çok zorken Snape'in zindanlardaki sınıfında elbetteki donmasının kaçınılmaz olduğunu bildiğinden onu ısıtacak bir iksir hazırladı. Cübbesini giydi ve odasından çıktı. İksiri biraz fazla yapmıştı çünkü kimseyi donarken izlemek istemiyordu. Sınıfa girdiğinde Draco'yu gördü. Haftalardır yan yana oturmamışlardı. Yanında Pansy arkasında ise Crabbe ve Goyle oturuyordu. Melissa da onların arkasında geçti. Tam da dediği gibi sınıf donuyordu. İksirinden bir yudum aldı Melissa. Bu ders bitene kadar ona yeterdi. Ayağa kalkıp Draco'nun yanına gitti.

Draco Melissa'nın geldiğini görünce şaşırmıştı. Melissa elindeki bir yudumluk şişeyi bir şey söylemeden eline verdi. Draco "Bu nedir?" diye sordu hızlıca. Melissa göz devirdi. "İçinde donmanı engelleyecek bir iksir var. İçmeni tavsiye ederim. Ha, eğer içmeyeceksen ver de Potter'a vereyim."

Draco bu lafın neden geldiğini biliyordu. "Teşekkür ederim." dedi sessizce. Melissa rica ettikten sonra Pansy'e de aynı şişeden verdi. Pansy de Melissa'ya teşekkür etti. Melissa tam gidecekken Draco ona seslendi.

Snape'in KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin