Ormanın ortasında önümde yürürken hafifçe duraksayıp arkasına döndü ve parmağını dudaklarının üzerine değdirdi ve beni kendine çekip arkasına alırken ağacın arkasından hafifçe başını eğdi. Yüzünü yüzüme döndürüp fısıldadı. "Sadece dinle ve gelmesini bekle." Güneş ışığının ormanın ortasındaki yeşilliğe vuruşunu izlerken sakince kuşların seslerini dinledim. Ardından gözlerim güneşin tüm ışığını üzerine alarak çimenlerin üzerine adım adım ilerleyen yavru ceylanla buluştu. Gözlerine vuran güneş ışığıyla parıl parıl bakışından gözlerimi ayıramadığımda fısıldadı. "Gözlerinden gözlerini ayırma." dediğinde zaten istesem de ayıramayacağımı biliyordum. Etrafında uçuşan kuşlarla birlikte narin yürüyüşüne baktım. Dudaklarım aralandı. "Nasıl bu kadar saf olabilir? Sanki bir filmin içinde, bir sahnede gibiyim. Daha önce hiç böyle bir manzara görmedim." Gözlerimi zorlukla ona döndürdüm. Güneş yüzüne vururken altın rengi kirpiklerini narince kırptı ve gülümsedi. "İnsanların masumiyetini bozamadığı sayılı yerlerden birindeyiz." Elini uzatıp tutmak için gözlerime baktı. Elimi eline uzatıp hafifçe tuttum. Yerdeki yaprakların üzerinde yürürken yavaş adımlarımızın çıkardığı hafif ses ve yüzümüze vuran ılık rüzgarla masmavi bir manzaranın önüne çıktık. "Masumiyet kolayca bozulacak bir şey gibi görünebilir." Bana döndü. "Ama her ne yaşanırsa yaşansın bir şekilde bir yerlerde kendini korur Cheryl."
"Senin masumiyetini de görebiliyorum. Az önce yüzünde gördüğüm o ifade, senin masumiyetindi." dediğinde derin bir nefes aldım ve gökyüzüyle gölün mavisinin karıştığı yere baktım. Elimle işaret ettim. "Sence oraya gidebilir miyiz?"
İşaret ettiğim yere baktı. "Gökyüzüyle denizin buluştuğu o yere." dediğimde hafifçe bana döndü. "En son bunu yaptığımızda korku dolu bir gece geçirmiştik." dediğinde güldüm. "Eğer kötülük sudaysa, masumiyette sudadır." Kaşlarımı kaldırdım. "Var mısın?"
"O çizgiye kadar gidemeyiz."
Omuz silktim. "Biliyorum, ama deneyebiliriz."